"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Verimsiz zekâlar

İhvan Yıldız
24 Nisan 2025, Perşembe
Âlem-i İslâmı tedenniye sevk eden çok esbap vardır. Üstad Bediüzzaman Hazretleri “Bizim düşmanımız cehalet, zarûret, ihtilâftır. Bu üç düşmana karşı san’at, marifet, ittifak silâhıyla cihad edeceğiz.”1 diyerek bir toplumu atalet zindanlarına atan sebepleri ve çarelerini sıralıyor.

Bir milleti geri bıraktırarak mezkûr sebeplerin haricinde daha dehşetli bir sebebi ise Üstad şöyle ifade ediyor: “Ben zannederim ki, bu milletin perişaniyetine, fazla cehaletten ziyade, nur-u kalb ile müterafık olmayan [bağdaşmayan] fazla zekâvet-i betrâ [verimsiz zekâ] tesir etmiştir. Bence en müthiş maraz asabîliktir. Zira her şeyi haddinden geçirmekle aksülâmel yaptırır.”2 

İnsanın sayısız kabiliyetlerinden hassalarından bir tanesi de zekâsıdır. Her şeyin hayra ve şerre bakan iki veçhesi olduğu gibi zekânın da iki veçhesi vardır. Hayırda yani istikamette istimâl edildiği takdirde marifet ve hikmete açılan pencerelerin keşfedici bir gözü olur. Şayet şerde yani nefsinin benliği hesabına istimâl edildiği takdirde ise bir milletin perişaniyetine vesile olabilecek derecede tedenniyata vasıta olabiliyor. Çünkü “İnsanın şerire ve iştihalı bir nefsi bulunduğundan, pek mühim terakkiyat ve tedenniyata mazhardır. Hem insan, amelinde nefsi için bir haz ve zâtı için bir hisse arar.”3 

Mezkûr ifadeler muvâhecesinde bu milleti geri bıraktırarak perişan hâle getiren cehalet, zaruret ve ihtilaftan daha ziyâde kalbin nurundan hissesini almamış ‘verimsiz zekâlar’ın sebep olduğu anlaşılıyor. Yani kalbteki nura arkadaşlık etmeyen, menfî tarzda kullanılan, haddi aşarak aşırıya kaçıp zarar veren verimsiz zekâlar.  

Akıl ile zekâyı karıştırmamak gerekiyor. Zira akıl ile zekâ farklı şeylerdir. “Akıl bir âlettir. Nefis hesabına çalıştırsan, öyle meş’um [kötü] ve müz’iç [Rahatsız edici] ve muacciz [taciz eden] bir âlet olur ki yümünsüz [bereketsiz] ve muzır bir âlet derekesine iner. Onun hesabına çalıştırsan; akıl, öyle tılsımlı bir anahtar olur ki: Şu kâinatta olan nihayetsiz rahmet hazinelerini ve hikmet definelerini açar.”4

Zekâ ise, çabuk anlama ve bilme kabiliyetidir. Haddi vasatı aşarsa aldatıcı bir hâl kesbeder. “Kuvve-i akliyenin ifrat mertebesi cerbezedir ki; hakkı bâtıl, bâtılı hak suretinde gösterecek kadar aldatıcı bir zekâya mâlik olur.”5 

İnsan nihaî kararı ve tercihi aklî fonksiyonlarıyla belirler. Bu aynı zamanda insanın iradesini ortaya koymasıdır. Kişi aklını Allah’ın emir ve yasaklarını tasdik etmede değil de nefis hesabına kullanıyorsa, bu kişi çok zeki de olsa akıllı değildir.

İnsan sadece akıl ve zekâdan ibaret olmayıp kalp, ruh, vicdan ve latifelerden müteşekkil çok letaiflere haizdir. Zira “Vicdanın ziyası, ulûm-u diniyedir. Aklın nuru, fünun-u medeniyedir. İkisinin imtizacıyla hakikat tecellî eder.”6 

Keza “Kalbin; mazhar-ı hissiyatı vicdan; ma’kes-i efkârı, dimağdır.”7 

Verimsiz zekâlara tesir eden sair esbaplardan biri de mukayese unsuru için verilen ene’dir. Enâniyet gelen bu marifet nurlarını kendine mâl ederek ya söndürür veya nefsindeki renklerle boyayıp manasızlığa inkılâp ettirerek görünmez bir hâle getirir. Bu ise bir nevi Allah’ı inkâr olup zekânın verimsizliğidir. 

Zekâyı, Kur’ân’da geçen “…düşünmüyorlar mı? …düşünmeyecek misiniz? …akıl sahipleri ibret almıyorlar mı?” gibi ifadelerdeki emirler gereği tefekkür ve marifet okumalarıyla verimli hâle getirmek mümkün.

Verimsiz zekâları tesir altına alan sair bir maraz da asabîliktir.  

Asabiyet, sinir ve kas sistemi demektir. “Asabe” fiili Arapça olup (sad) ve (be) kökünden gelir. Sinir veya kas lifi sözcüğünden alıntıdır. Asabî olan, yani sinir sistemi harap olan, duyguları ve hakikatleri algılayamayıp, hâl ve davranış bozukluğu gösterir. Asabîlik ise, çok çabuk sinirlenen, öfkesini kontrol etmekte güçlük çeken demektir. Hissiyatlarına mağlup olup aşırı ve hızlı iniş-çıkışlar yaşarlar.

Asabiyet marazına düçar olan da vücut sistemi bozulduğundan egoist olur. Kendini düşündüğünden başkalarının hakkını, hukukunu göz ardı eder. Menfaat endeksli bir hayat yaşar. Karamsar olduğundan her şeyi kötüye yorar. Asabîlik her şeyi istikâmet dışına çıkarmakla aksülâmel yaptırır.

Cenab-ı Hak, bizlere zekâ nimetini, aklın tasarrufunda ve istikâmette kullanmayı nasip etsin. 

Dipnotlar:

1- Tarihçe-i Hayat, s. 74.

2- ESDE, Sünuhat, s. 282.

3- Sözler, s. 398.

4- Sözler, s. 42.

5- İşârâtü’l-İ’caz, s. 40.

6- Münazarat, s. 214.

7- İşârâtü’l-İ’caz, s. 98.

Okunma Sayısı: 295
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı