"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Tayyip’i atanlarla Ekrem’i tutanlar aynı mı?

Ahmet BATTAL
30 Nisan 2025, Çarşamba
Ekrem İmamoğlu’nun cezaevine girişiyle başlayan yeni siyasî hayat süreci Recep Tayyip Erdoğan’ın 90’lardaki siyasî hayat sürecine benzetiliyor.

Bu benzerlikten herkes kendisine göre bazı sonuçlar çıkarmaya çalışıyor. Ama bizce aynı sonuçları çıkaracak kadar benzemiyor. Şöyle ki: 

Erdoğan, 1994’te İslâmcı Parti denilen Refah Partisi’nden İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı seçilmişti. Bu seçim “başarı”sı, Özal’ın âni ölümü sonrası Demirel’in cumhurbaşkanı olması ve ardından zaten zor toparlanmış olan demokrat siyasetin yeniden dağılması üzerine ve Ankara’daki hâkim siyasete rağmen gelmişti. Bu seçim başarısının ve parti siyasetindeki hırsının ve güçlü pozisyonunun da yardımıyla, Erdoğan, bilhassa yaşlanmış Erbakan sonrası için partisinde başa güreşiyordu. 

Erdoğan bu aşamada iken dini siyasete alet ettiği gerekçesiyle yargılandı. Mahkûm edildi. Siyaseten yasaklandı. Cezası kesinleşti. Hapse girdi. 

Cezanın hukuka ve vicdana uygunluğu ayrı konu, ama Ziya Gökalp’in Kurtuluş savaşında yurdunu Yunan’a karşı savunan askerimiz için yazdığı şiirdeki mızrağı siyasî hasımlarına batıran Erdoğan’ın bu yaptığı dinen de siyaseten de yanlıştı. (Hâlen de “o yaptığım yanlıştı” demedi, aksine “mağdur edildim” söyleminin ekmeğini yemeye devam ediyor.) 

Erdoğan’ın belediye başkanlığı döneminde partisinin kayıt dışına çıkararak ya da zaten kayıt dışından toplayarak “gizli kasa”larda tuttuğu para ile siyaset yaptığı iddiaları hep dillendirildi, ama bu sebeple bir yargılama yapılmadı, buradan bir ceza almadı.  

Esasen aşırı solcu, İslâmcı ve milliyetçi siyasetçilerin, partilerine gelen hazine yardımlarını kullanma (tüketmiş gibi yapma) biçimleri ve gücü kötüye kullanarak kayıt dışı ekonomi oluşturması meselesi herkesin bildiği bir konudur. Vefatlarından sonra Erbakan’ın ve Türkeş’in mirasçıları arasında yaşanmış olan miras davaları aslında miras davaları değildir, bu kayıt dışı paraların kim tarafından hangi yöndeki siyasî faaliyetlere harcanacağı konusundaki anlaşmazlıkların miras davası gibi görünmesi ve çözülmesidir. 

***

Benzer süreç kısmen Ekrem İmamoğlu için de geçerli. 

O da üstelik tekrar eden bir seçim başarısı sonucu İstanbul’un başında idi. 

Onun için de elbette kayıt dışı siyasi güç nitelendirmeleri yapıldı. Üstelik CHP belediyeciliğinin de İSKİ skandalları gibi kirli bir mazisi de var. 

Ancak CHP’nin kapatılma riski sebebiyle hazine yardımlarını ve diğer gelir ve varlıklarını harcamış gibi yaparak kayıt dışına çıkarmaya pek ihtiyacı yoktur. 

Gerçi birileri “CHP kapatılacak” dedikoduları çıkarıyor ve dedikodusunun dahi zarar verdiğini hepimiz görüyoruz. Devlet ve yargı alet edilerek böyle büyük bir hata yapılacak olursa hem Türkiye ve hem de bölge zarar görür. 

***

Gelelim iki hikâye arasındaki üç beş farka!

Erdoğan cezaevinde iken, akın akın gelen ziyaretçilerini kalabalık oldukları bahanesiyle cezaevi müdürünün odasında ve onarlı gruplar hâlinde, müdürün makam koltuğunda oturarak ağırlıyormuş. Yani siyasî hazırlık şahane…

Bunu duyan -ve kendisi de TCK 312’den (216’dan) ceza alıp Erdoğan’dan bir sene sonra cezaevinde kalmış olan- feraset ehli çarıklı erkan-ı harp merhum Kutlular Abinin ne dediğini kim tahmin edebilir? 

Zaten Erdoğan, sonrasında ekibiyle birlikte kurduğu parti eliyle ve ABD’deki -bazıları sonradan terörist de sayılan- “dindar” Türklerin lobiciliği sayesinde ABD’nin ve Baykal’lı CHP’nin de desteğini alarak yasaklarını kaldırdı ve önce partisinin vekili ve sonra devletin başbakanı olmayı başardı.

Muhalefetteki CHP’nin cumhurbaşkanı adayı ilân ettiği İmamoğlu ise geçen gün cezaevindeki hücresinin fotoğrafını paylaşmıştı: “Bir masa, bir sandalye, bir bayrak...” 

İmamoğlu avukatları aracılığıyla kamuoyuna mesaj vermeye ve ekibini canlı tutmaya devam ediyor ama cezaevinde izole bir durumda. 

Bir de şu var: Erdoğan hapse atıldığında dışarıdan destek verenler için yargı tehdidi yoktu. Şimdi İmamoğlu lehine tvit atan bile tutulup tutuklanıyor.

Daha da önemlisi İmamoğlu hakkındaki dava sadece şahsı ile ilgili değil. Belediyedeki ve siyasetteki yol arkadaşları da toplu bir soruşturma ve kovuşturmanın muhatabı durumunda. Bu da demektir ki bu dava “uzun sürecek”. 

Özetle, benzerlikler var ama benzemezlikler daha çok.

Bakalım arada kalan demokrasiye neler olacak?

Okunma Sayısı: 382
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Hasan

    30.4.2025 11:14:13

    Şimdi İmamoğlu için ağlayasım geldi.

  • Semanur Tunoğlu

    30.4.2025 10:52:21

    En büyük fark, Erdoğan sağcı, İmamoğlu solcu. Diğer benzerlikler veya farklılıklar sağcılar için de solcular için de bir şey ifade etmiyor.

  • Arda Yıldız

    30.4.2025 10:49:54

    İstanbul BB de yapılan yolsuzlukların da üzerine gidilmeli. Muhalefetten diye üstü kapatılmamalı. Yolsuzluk konusunda İktidarı eleştirenler muhalefeti es geçmemeli.

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı