"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

İman ve bilim -2-

Şemseddin ÇAKIR
07 Şubat 2025, Cuma
Akla bağlı olan fenni anlamak için, önce aklı ele almak gerekir. Böylece fennin de mahiyeti anlaşılır.

Muhyiddin Arabî: “Akıl bir sınırlamadır, mutlak gerçek değildir” diyor. O halde fen veya deney, gözlem ne olur? O da sınırlamanın sınırlaması olur ve Üstad’ın ifadesiyle “Her şeyi maddede arayanların akılları gözlerindedir. Göz ise maneviyatta kördür.”4 Yani materyalist fen; maneviyatta kördür. Yani madde; bilimin son veri ve raporlarına göre bir illüzyon ve simülasyondur. Böyle bir maddenin nesinden bahsedip de o maddeyi ebedî ve sermedî olan din ve imanın karşısına çıkarıyorlar? O halde iman akla da fenne de meydan okuyor. Onun için de Üstad, “Avrupa kâfir feylosoflarına ve Asya münafıklarına” meydan okuyor. Meselâ, hangi fenle, birer vakıa olan mu’cizelerin ve gaybî bir meselenin ispatı yapılabilir? O halde iman esas, fen izafîdir. Hele şu ateizm tam bir çılgınlık hali olup insanı tesadüf rüzgârları önünde sürüklenen bir yaprak derekesine indiriyor. Kur’ân-ı Kerîm, bu tür insanların hayvandan bile aşağı bir seviyede olduğunu beyan ediyor.

Üstad, bu tip insanların her şeyi yalnızca zahire (dış görünüşe) dayandırmalarının, sonunda sadece zahirî verilerle hareket eden bir düşünce tarzının yani zahiriyyun mesleğinin doğmasına yol açabileceğine bunun da insanları dalâlete sürükleyebileceğine dikkat çekiyor. O halde doğru fenle Hak dini birleştirmekten başka çare yoktur. Üstad Hazretleri unsurları başlıca üçe ayırır:

1. Su unsuru; görülür hissedilir fakat elle tutulmaz. 2. Hava unsuru; hissedilir fakat ne tutulur ne de görülür. 3. Nur unsuru; hissedilse de tutulup kavranılıp hapsedilemez. 

Yine Üstad, vicdanın anasır-ı esasiyesinin; irade, zihin, his ve lâtife-i Rabbaniye olduğunu söylüyor. Peki, bunlar nasıl analiz, realize veya rasyonalize edilecektir?

Denge ve denkleme gelince:

Kaybedilen denge unsurlarından biri de, rasyonalite adına her şeyi varlık seviyesine indirmek.  Aslında bu da, o şeyin asliyetini yitirip, âdîleşmesine sebep olmaktadır. Yani rasyonalite adına, varlık seviyesinde kavrayacaklarını zannettiklerini de aslında kaybetmiş oluyorlar. Meselâ bir ahlâk, namus ve şeref nasıl somutlaşabilir? O ancak bir inanca uymakla ve imanla olur. 

Bediüzzaman fennin de, kavanin-i kevniyenin tespitinden ibaret olduğunu söyler. Şimdi fenciler rasyonalistler, bakalım hangi kanunu somutlaştırabilir? Kimse yanlış anlamasın bu fenni inkâr değil, herkese, haddini, hududunu bildirmek meselesidir. Meselâ, mu’cize olarak ayın ikiye yarılması ve Hendek Savaşı’ndan önce, hendek kazılırken çıkan büyük taş kırılırken taştan çıkan kıvılcımlardan İran, Irak ve İstanbul’un fethini görmek hangi fenle nasıl isbat edilecek? Ve yine keramet olarak Hz. Ömer’in üç aylık uzaklıktaki orduya verdiği komutla onları yönlendirmesi fenlerle nasıl anlaşılacak? Bunların hepsinin de kuvvetli imandan başka izahı yoktur. Suyun belli şartlarda yüz derece kaynadığını bilmek bilim değildir, ancak o; bir atmosfer basınçta yüz derece derse şartlandırılmış önerme olur. Çünkü değişik şartlarda farklı kaynama noktalarının da bilinmesi gerekir. Fakat, bu görülemeyen ve ölçülemeyen meseleler nasıl bilinecek? Buna da bir ilm-i ledün lâzım değil mi? O halde ilimlerin şahı ve padişahı iman ilmidir ve materyalist bilime meydan okumaktır.

Zira Bediüzzaman’ın ifadesiyle, “Akıl ve ilim ve fen hükmettiği istikbalde, elbette bürhan-ı aklîye istinad eden ve bütün hükümlerini akla tesbit ettiren Kur’ân hükmedecek”tir.

Bugün kuantum fiziği imana dair farklı bir pencere açmıştır. Yani, hurafe olarak görülen birçok şeyin aslında bu vesileyle mu’cize olabileceği anlaşılmaktadır. İşte gerçek rasyonalite de budur.

Fenne en büyük payeyi veren de yine Bediüzzaman’dır ve “Vicdanın ziyası, ulûm-u diniyedir. Aklın nuru, fünun-u medeniyedir. İkisinin imtizacıyla hakikat tecelli eder.”5 demiştir. Buna rağmen fenni dinin yerine koymak, tam bir hezeyan ve hamakattir. Zira din, saadet-i ebediyemizin teminatı; fen ise, hayat-ı fâniyemizin tezyinatıdır vesselâm.

—SON—

Dipnotlar:

4- Mektubat, s. 556.

5- ESDE, Münazarat, s. 214.

Okunma Sayısı: 242
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı