Mazide hocaların sesi hem ayet hem, de hadislerin ihbarına uygun olarak kesildiği içindir ki, hadis-i şerifte “Mehdî gelince hocaların sesi kesilir.” Ve hatta “başı kesilir”1 buyrulduğuna göre, bu müteşâbihatın anlamı ne olabilir?
1. Yorum: Mehdî’nin ilminin kuşatıcılığından dolayı konuşamazlar—muarızları kastediyorum—âdeta ebkem olurlar.
2. Yorum: Mehdî olduğu zaman Deccâl da olur ve onun için zaten başları kesilir demektir. Zaten öyle de olmuş. Evet, o zaman Said olarak konuşan birisi vardır ve binlerce mahkemeden beraat alıp, mazlumların sesi olarak zâlimlere karşı konuşup meydan okumuştur. Diğer hocalar; çok azı müstesna, maalesef figüranlık yapmıştır. Bu mevzu hakkında birkaç hadis daha:
1. “Ümmetimden iki adam gelecek, bunların biri vehbî ilim ve hikmete mazhardır. [‘Vehb’ kelimesinin ebcedi 13, yani Mehdî’ye işarettir.] Öbürü ise ‘ğaylân’ öyle bir şer ve belâdır ki, emsali yoktur [Onun da riyazî değeri 1928-1930 eder] ve ümmetin üzerine onun fitnesi şeytandan daha eşeddir.”2
2. “Said fitnelerden korunmuştur, korunmuştur” diye önemine binaen üçüncü tekrardan sonra “o sakalsız Said”dir. Fitnelere mübtelâ olur da sabreder. Ona müjdeler, onu bu hâle düşürenlere de yazıklar olsun”3 denmektedir. Bu isme fiil manası vererek; “mutlu olanlar sakalsızlar” deme komikliğine düşmektense haklıya hakkını vermek gerekir. Evet, sen Said’e mutlu manası verirsen bu denklemin sonucu senin yüzüne yalancılığını çarpar.
3. “Ahirzamanda, ümmetim üzerine öyle şiddetli belâ ve musibetler gelir ki, onlardan ancak Allah’ın (cc) dinini çok iyi bilen, lisan ve kalbiyle yaşayan bir racül [adam] kurtulur.” Bu “racül” kelimesinin ebcedi de Üstad’a işaret olmakla birlikte, buradaki o “lisan ve kalbiyle” mücâhede edenin de ebced karşılığı yine “Saidü’n-Nursî”yi vermektedir. 4
4. “Uzun zaman hilâfet-i Abbasîye devam edecek sonra o saltanat Deccâl eline geçecek.”5 Ve de geçmiştir.
5. Kütûb-ü Sitte’nin birçok yerinde geçen; “Cihadın en faziletlisi, eğri yolda olan cebbar hükûmdarlara hak sözü söylemektir” rivayeti ki, bu âdeta Üstad’ı göstermektedir. Çünkü Bediüzzaman’ın bu hususta “Sözler” adlı kitabı da vardır. Bu mananın külliyeti devam etmekle birlikte hususî alâmeti dahi olmuştur.
6. Buna benzer rivayetler oldukça fazla olduğundan, bir de “Şam evliyası Mehdî’ye biat eder” mevzusu vardır. Bediüzzaman’ın 33 yaşında oraya gidişine işaret eden bahisleri, daha önce Muhyiddin-i Arabî ve İmam Suyûti’nin eserlerinden nakletmiştik.
Şam’daki velîlerin, Bediüzzaman’a okuduğu hutbenin sonunda nasıl ısrar ettikleri de, bir videoda bu günlerde YouTube’da dolaşıyor. Gerçekten hayret ve ibret vericidir; dinlemenizi tavsiye ederim. Yani aynen “Şam evliyası Mehdî’ye biat eder” rivayetinin tasdiki orada görülecektir.
7. Bir de bu rivayetlerin değerlendirilmesi sadedinde son müceddid Mevlânâ Hâlid’in “Se yeciü min ba‘dı Mehdi’yyü’l-ızam” (yani “benden sonra Büyük Mehdî gelecek”) deyip sarık ve cübbesini, Afyonlu Küçük Âşık’la Bediüzzaman’a gönderdiğini, onun da Kastamonu sürgününde Bediüzzaman’a bizzat verildiğini ve bu cübbenin şu anda onun yeğeninde olduğunu da, bera-yı malümat arz etmek isterim.
8. Bir de “el katretü tedüllü alel bahr” (Damla denize delildir) kabilinden bu kadarla yetinmeye bedel “Ey akıl sahipleri ibret alınız.”6 Bunların hepsi olmuş neden olmamış gibi anlatıyorsunuz Allah’tan korkun!” hatırlatmaasını yapmaktan kendimi alamıyorum. Vesselam.
Dipnotlar:
1- Taberânî, Delâilü’l-İmâme, s. 24.
2- Mâidetü’l-Kur’ân, Kısım-ı Sânî, s. 23.
3- Fethü’l-Kebîr, 1:315; Ramûzü’l-Ehâdis, 105; Ebû Davud, Fiten, 2, vb.
4- Mâidetü’l-Kur’ân, s. 35.
5- Kenzü’l-Ummâl, 14:271.
6- Haşir Suresi: 2.