Kelime anlamıyla zikir, anmak, hatırlamak demektir. Dinî anlamda zikir, Allah’ı anmaktır.
Rabbimizi her daim anmak, her an O’nu (cc) hatırlamak bir Müslümanın en temel görev ve sorumluluklarındandır. Bu anma, dil ile, kalp ile ve amel ile olur. Asıl olan dil, kalp ve amel bütünlüğü içerisinde daima Rabbimiz ile yaşamaktır.
Her bir anında Allah’ı anan, Allah’ı düşünen ve her bir amelinde Allah’ın huzurunda olduğunun bilincinde olan insan, dünyanın en bahtiyar, en mutlu, en huzurlu insanıdır.
Bu kişinin kalbinde sekinenin bir üst derecesi olan itminan yer alır. İtminan sahibi bir kalpten üzüntüler, kaygılar uzaklaşır, ferahlık ve felaha ermiş bir gönül atmosferine erişilmiş olur.
Zikir kelimesi tefekkür etmeyi de içine alır. Üstadımız Bediüzzaman Said Nursî Hazretleri günümüzün manevî hastalıklarının reçetesi niteliğindeki eserlerinde zikrin tefekkür boyutunu ön plana çıkararak, Rabbimizin düşünülmesini ve daima hatırda tutulmasını tavsiye etmektedir. Yine Büyük Cevşen’de yer alan günlük vird ve evradları ile gerek Tahir Paşa’nın konağında, gerek Afyon Hapishanesi’nde, gerek Barla’daki evinin önündeki çınar ağacının dalları arasında, gerekse Çam Dağı’nın zirvelerinde, sabahlara kadar zikir ile meşgul olarak bizlere yol göstermiş ve dikkatlerimizi zikre yöneltmiştir.
İbadetlerin en öne çıkanı zikirdir. Zikir bir yönüyle namazdır, bir yönüyle Kur’ân’dır, bir yönüyle de Esma-i Hüsna’nın tecellilerini ve iman hakikatlerini düşünmektir.
Kâinatın merkezinde yer alan insan, kendisine verilen ömür sermayesinin her bir ânını zikirle geçirmeli ve böylece hem Allah’ın rızasına erişmeli hem de hayatın huzurunu elde etmelidir.
(Bizim Aile dergisi, Şubat 2025 sayısından alınmıştır.)