Mal alım-satımı yapan tüccar, esnaf, satış uzmanı helâl dairede satış yaparsa mesele yok!
Bazıları dünya menfaati, hubb-u câh (şan, şöhret, makam, rütbe sevgisi), korku ve tamah (mala karşı aç gözlüğünden) âhiretini tehlikeye atar. Ve bunlar külliyen haram!
Yeni Asya istikametli, müspet ve cesur iman hizmeti ile hak, hürriyet, meşrûtiyet, cumhuriyet -bunlar demokrasi demektir- ve adalet için mücadele vererek geliyor. Ve milyonların okuduğu iman ile fenni, ilmi birleştiren ilmî, fikrî binlerce eser yayınlamış, hizmetleri yapmış, yapa geliyor! (Bu hizmetlerini kim görmezlikten gelebilir?)
Yeni Asya’nın çıkışından günümüze yüreğinde, alnında şu levha asılıdır: Yeni Asya yazıyorsa doğrudur. Tüm baskılara rağmen doğruda, hakta sebat etti ve eder. Çünkü, Üstad’ı olan Bediüzzaman’dan bu dersi almıştır
İsteseydi servet sahip olabilirdi. İstiklal Savaşı zaferinden sonra, hizmetlerine mukabil M. Kemal onu ısrarla Ankara’ya davet ederek, “milletvekilliği, Ankara hükümetinin en yüksek dinî makamı Umumî Vaizlik, 300 lira (bugün çok büyük bir meblağ) Halim Paşa köşkü ve koruluğunu” ona vermeyi vaad eder; hepsini elinin tersiyle iter… Çünkü, davasını dünyevî menfaatler uğruna tehlikeye atmama dersini Resulullahtan (asm) almıştı.
Kureyş’in reisliğine, en çok mal karşılığında en zenginliğe, en güzel kadın tekliflerine karşılık, “Sağ elime güneşi, sol elime kameri verseniz davamdan vaz geçmem” diyen Resulüllah’a (asm) ittiba etmiş.
Ve bu şiâr ve şuûr içinde “Artık bu kudsî davayı, bu iman ve Kur’ân davasını devam ettirecek istikbalin genç Saidleri yetişmiştir. İman nuru ve şuuru ile onlar bu kudsî ve ulvî davayı yürütecekler ve inşaallah kıyamete kadar devam ettirecekler ve nesilden nesile intikal ettirecekler” dir.1 Ve “Bu müthiş zamanda ve dehşetli düşmanlar mukabilinde ve şiddetli tazyikat karşısında ve savletli bid’alar, dalâletler içerisinde”2 “Saçlarım adedince başlarım bulunsa, her gün biri kesilse, bu hizmet-i imaniyeden çekilmem.” Ve, “Dünyayı başıma ateş yapsanız, hakikat-i Kur’âniyeye feda olan bu başı zındıkaya eğmem”3 diyeceklerdir.
Dipnotlar:
1-Tarihçe-i Hayat, s. 722.; 2-Lem’alar, s. 274.; 3-Tarihçe-i Hayat, s. 717.