Vaktiyle, memleketin birinde, romatizma hastalarının sayısı artmaya başlar. Hastalığı iyileştirecek ihlaslı hekimlerin sayısı ise bir hayli azdır. Hastalar ağrılarını dindirmek için şu çareyi bulurlar:
Hastalar, boğazlarına kadar çıkan pis ve mikrop dolu bir çamurlu suyun içine girmekte ve hiç hareket etmeden saatlerce bu pis suyun içerisinde kalmaktadırlar. Bu mikroplu su, romatizma hastalarının sancılarını kısa süreliğine dindirir dindirmesine, ama bu kere de mikrop yüzünden ülkede türlü hastalıklar baş gösterir.
Ancak romatizma hastaları suyun mikrobundan hiç şikâyetçi değildirler. Pisliğe itiraz etmesi lâzım gelirken aksine halinden gayet memnun olan hastaların tek itirazı şudur:
Havuza yeni bir hasta girdiği vakit, kirli su ağzına giren hastalar hep birlikte havuzun yeni üyesine şöyle söylemektedir: “Hişşş, dalgalandırma…”
Bugünkü köşe yazımız rutubetli havalar hakkında olacak.
Türkiye gerçekten çok zor günlerden geçiyor. İktidarın, dün “güçlendirilmiş parlamenter sistem” etiketini yapıştırdığı ambalajın içinden bugün “güçlendirilmiş tek adam rejimi” ürünü çıktı.
“Var mı bana yan bakan” naralarıyla ortalıkta gezen iktidar, bu günlerde; gazeteci, siyasî lider, rütbeli demeden bulduğunu içeri tıkıyor.
“Biz iktidarın kutusundan bunların çıkacağını zaten biliyorduk” diyen akl-ı selim, “Bu hukuksuzluklara neden kimsenin sesi çıkmıyor” sorusunun cevabını arıyor.
Elbette herkesin ilk aklına gelen seçenek, korku damarının işletilmesi. Biz, yüz kişiye sorulup da beş popüler cevabın arasında yer almayan cevapların peşindeyiz.
Popüler olmayan cevaplardan biri “tamah.” Hikâyemizin romatizma hastalığı hükmünde olan tamah, tek adam rejiminde devlet nimetleri ile tatmin edilmeye çalışılıyor. Küçüğünden büyüğüne, bugün her gerçek ve tüzel kişinin devletten bir menfaati var.
Vergi borcunu sildiren, devletten ihale alan, kaçak yapısına ruhsat çıkartan, dul, engelli, yaşlı-bakım maaşı bağlanan, “Oğlum kızım bekçi, polis, hâkim-savcı olsun” diyen ve hakeza.
Burada kastedilen devlet nimetleri, hakkı olmadığı halde elde edilen türden olabileceği gibi aslında helâl olan ancak iktidarın “Bunları size bizden başkası vermez” korkutmasıyla dağıttığı türden de olabilir.
Gözünü hükümet kapısına dikmiş ve devlet nimetlerinden bir şekilde faydalanan her bir romatizma hastası, bugün iktidarın hatalarına itiraz etmiyor. Korktuğu için değil, belki, “menfaatim elimden gider” diye itiraz edemiyor.
Öyle anlaşılıyor ki, Yeni Asya’nın, sadece dinî cemaatlere değil, her vatandaşa “devletin zehirli balından” uzak durun nasihatini sık sık tekrar etmesi gerek.
Hal böyle olunca, gözünü hükümet kapısına dikmiş milyonlarcası, cebini düşünerek, “ya devlet başa, ya kuzgun ‘cash’e” diyor ve kesesindeki nakdi düşünerek, iktidarın çamurlu suyunda kımıldamadan oturuyor. Ta ki biri gelip suyu dalgalandırıp da kirli su kendi ağızlarına kaçana dek.
Romatizma hükmünde olan dünya nimetlerine tamah duygularını şimdilik -mikroplu da olsa- pis suyla tatmin edenlerin, çamurdan kaptığı türlü çeşitli hastalıklar giderek yayılıyor ve toplum iyice bozuluyor.
Birileri, “romatizma hastalarının sayısını arttırıyor” diyerek bu puslu havalara bayılsa da bizim bu rutubetli havaları dağıtmamız gerek.
Demokrasinin, (D) vitaminimizi tamamlayacağı güneşli günlere inşallah.