Yıllar önce atılmış tweetlerin soruşturulması, muhalefete mensup siyasetçilerin, belediye başkanlarının, gazetecilerin yıllardır soruşturma konusu olmayan görüşlerinden dolayı derdest edilip tutuklanmaları, “Gezi Parkı dosyası”nın on iki yıl sonra yargının gündemine getirilmesi bundan.

Bundandır ki halka verecekleri bir şeyleri, artık inandırıcı bir vaadleri kalmayan iktidardakiler sürekli ülkeyi kamplaştırıp kutuplaştırma tahrikleriyle ülkenin gerçek gündemini saptırmaya çalışmakta.

Bu çıkmazda bütün rakiplerini karalama kapsamında, Mayıs 2023 seçimleri kampanyasında bizzat Cumhurbaşkanı’nın itiraf ettiği “millet ittifakı” adayının “Kandil’deki terörist elebaşlarının desteklediği” uyduruk sahte videoların meydanlarda halka seyrettirilmesinde olduğu gibi; hiçbir yasal, ahlâkî ve insanî kural gözetilmeden muhalefete yönelik operasyonların ardı arkası kesilmiyor.

“HAVUÇ-SOPA SİYASETİ”YLE…

Bu amaçla bir yığın oyun sahneleniyor. Ve oyunların başında bir türlü adı konmayan ve bir tek terörist başı üzerinden terör örgütü ile kotarılmak istenen “yeni süreç”in erken seçimde istimali tezgâhı geliyor. Her ne kadar halkın önünde “terörist başının ‘örgüte silâh bırakma’ çağrısı yapması ve ‘umut hakkı’yla serbest kalması’ ileri sürülse de kapalı kapılar arkasında bir yığın pazarlığın yapıldığı ortada.

Görünen o ki bu hususta takvimler 15 Şubat’ta terörist başının terör örgütüne yapacağı “çağrı”ya ayarlanmış. Buna göre bu “çağrı” üzerinden iktidardakiler “terör örgütüne silah bıraktırıp tasfiye ettikleri” söylemiyle siyasî rant devşirerek erken seçime gitmeyi plânlandıkları belirtiliyor; tabiî ekonomide de bir “yalancı bahar” havasının uydurulmasıyla.

Ancak konunun uzmanları, İçişleri eski Bakanı’nın iddiasıyla Türkiye’de 70 civarında kaldığı belirtilen teröristin silâh bırakıp teslim olsa da Irak’ın kuzeyindeki-Kandil’deki birkaç yüz terörist göstermelik silah bıraksa da bunların İran’daki PEJAK’a ya da Suriye’deki PYD/YPG’ye katılmasının “terör örgütünün tasfiyesi” olmayacağını belirtiyorlar.

Zira Irak’ın işgaliyle ülkeden koparılan Kuzey Irak Bölgesel Yönetimi’yle ülkenin bölünüp parçalanmasında olduğu gibi Suriye’nin kuzeyinde Fırat’ın doğusundaki emperyal işgalcilerin işbirlikçi taşeronları PYD/YPG’nin ise kendini lağvetmeyeceği, ABD’nin işgal ortaklarıyla silahlandırıp her türlü lojistik destek verdiği bölgedeki maşası PYD/YPG’yi tasfiye etmeyeceği ortada. Ankara’dakilerin “beklentileri”nin tam tersine silâh bırakması bir yana tam tersine ağababaları ecnebîlerin “özerklik” perdesinde kendilerine kurduracakları “koridor devlet” peşinde.

AKP’Yİ “SEÇENEKSİZ”, CUMHURBAŞKANI’NI “RAKİPSİZ” KILMAK

Neticede, AKP kurucusu, Millî Eğitim eski Bakanı ve parti sözcüsü Hüseyin Çelik’in ifadesiyle “milletin partisi olarak kurulan ancak partinin devletleştiği, devletin de partileştiği facia”da 22 yılın sonunda âdeta “devlet partisi” olarak “partileştirdiği devlet”in bütün araç ve imkânlarını kullanarak “tehditlerle, korkularla, hilelerle” toplumu âdeta cendereye alıyor.

İktidardan düşmekle yargılanma korkusu o denli ki Cumhurbaşkanı’nın siyasî ömrünü uzatma uğruna her türlü demokrasi ve hukuk dışılığa gözü dönmüşçesine tevessül ediyor.

Özellikle “Ak Parti’nin yargı sistemine yönelik uygulamalarının, bağımsızlık ve adalet ilkelerine aykırı olduğu, özellikle son on yılda yargıdaki bağımsızlık ve tarafsızlık anlayışının kaybolduğu vartada iktidardakilerin ‘kendi militan yargılarını oluşturduğu’ tesbitiyle, 15 Temmuz sonrası yargılamaları, İstiklal Mahkemeleri giyotin gibi çalıştırılıyor…” (gazeteler, 31.1.25)

Esas maksat, bir defa daha siyasette AKP’yi “seçeneksiz” ve Erdoğan’ı mutlaka “rakipsız” kılmak. Bu “hedef”le topyekûn muhalefete karşı “düşman hukuku” uygulanıyor; bütün rakiplerini karalama, siyaseten devre dışı bıraktırma kumpasları kuruluyor.