Ülkeyi yönetemeyen, devlet kurumlarındaki çürümeye ve çöken ekonomiye çâre bulamayan “iktidar cephesi”, başka katakullilerle, siyasî manipülasyonlarla, en vahimi da yargı operasyonlarıyla algılar oluşturma peşinde.
Bir yandan muhalefet belediyelerine çeşitli iddialarla “kayyım” atanarak yoğun bir karalama kampanyası ve “tencere dibin kara, seninki benden kara” taktiğiyle sürdürülen kara propagandalarla muhalefeti itibarsızlaştırma çabalarına başvurulurken, diğer yandan Bolu-Kartalkaya’daki otel yangını faciasında görüldüğü gibi, iktidarın ağır ihmal, denetimsizlik, açgözlülük ve kâr hırsıyla yapılan peşkeş hesaplarının karambole getirilmesi dikkat çekiyor.
Gerçeklerin bile bile çarpıtılması o denli sırıtıyor ki Meclis eski Başkanı iktidar partisi kurucularından Bülent Arınç, “Denetim yapmakla görevli kişiler eğer bu denetimi sağlıklı olarak yapmıyorlarsa buna izin veren, yol açan herkes sorumludur. Nerede noksanlık varsa ibret-i âlem için bu işin sorumluları mutlaka cezalandırılmalı” diye yakınırken, bir diğer AKP’li Şamil Tayyar, “Turizm işletmelerinin denetimi belediyenin yetkisi dışında olduğu için İl Özel İdaresi ve Bakanlığın denetimden sorumlu olduğunu” açıkça bildiriyor.
İKTİDARDAKİLERİN YOLSUZLUKLARI SORGULANMAZKEN…
Keza Bahçeli’nin “otel sahibinden İl Özel idaresi’ne, valilikten Belediye ve ilgili bakanlığa kadar 78 vatandaşımızın vebalini ya kurumsal veya kişisel olarak uhdesinde taşıyanlar millet, hukuk ve tarih önünde hesabını tek tek versinler” diye konuşup “onu bunu suçlamakla sorunun çözülemeyeceği, ilgili bakanlığın hiçbir şey olmamış gibi hareket ederek özeleştiriden imtina etmesini; valiliğin ve il özel idaresinin sorumluluk alanında ısrarla uzak duruşunu isabetli ve doğru bulmadığı eleştirisini açıklamak mecburiyetinde kaldığını” ifadesiyle durumu kurtarmaya canhıraş didiniyor.
Ne var ki bütün bunlara rağmen “iktidar mahfilleri” ve “yandaş medya” ile “paralı troller”in sürekli muhalefeti “hedef” almaları, “tâlimatlandırılan yargı”nın bir “siyasî sopa” gibi kullanılmasıyla her hafta yeni bir “gözaltı” ve “tutuklama”yla, muhalefettekilere açılan soruşturma ve davalarla muhalefeti dağıtma ve etkisizleştirme operasyonları bizzat iktidardakilerce inadına sürdürülüyor.
Bu bakımdan, daha önce açıkça yargıya tâlimat verdiğini ve “yargının gereğini yapacağını” açıklayan Cumhurbaşkanı’nın “turpun büyüğü heybede!” çıkışının “doğrudan yargıya direktif” olduğu ifade ediliyor.
“İç cepheyi tahkim”den dem vurulurken, toplumun yüzde 60’ını dışlayan, AKP-MHP dışındaki bütün siyasî partilere, topyekûn demokratik her türlü tahkiri savuran tahkirli saldırılar sürüyor.
Bu açıdan bir taraftan muhalefet belediyelerindeki en ufak bir şâibe serişte edilirken, diğer taraftan iktidardakilerin dinazor heykellerine harcadığı 801 milyon doların çarçur edilmesi, tırpanlanmış Sayıştay raporlarıyla belgelenmiş yolsuzlukların, ihaleye fesad karıştırmaların, yandaşları partizanca kayırmanın, ayyuka çıkan hırsızlıkların, rüşvetin üzerine gidilmemesi; bu hususta tek bir soruşturmanın dahi açılmaması kayda değer.
TOPLUMU KORKUTMA VE SİNDİRME OPERASYONLARINA KARŞI…
Yine yüz milyarca vergi muafiyeti, teşvik, kredi, borç silinmesi kıyağına rağmen “iktidara iliştirilmiş” dolar garantili 44 “5’li çete” şirketinden sadece 7’sinin “kâr edip 37’sinin zarar ettiği” bildirilerek tek kuruş vergi vermeyip milyarlarca aşırı kârlarla kazançlarına kazanç katması; dış borçta faizin ana parayı geçmesi, millete karşı “nass” derken gerçekte ayda ortalama 150 milyon dolar faiz ödenmesi, “kur korumalı mevduat”a dolar üzerinden milyarların ödenmesi, biri makam araçlarını taşıyan beş uçakla Amerika seyahatleri benzeri devletteki lüks, şatafat, israf ve savurganlığın gırla gitmesinin sorgulanmaması dikkat çekici.
Milletin ekseriyetini sefâlete mahkûm eden ekonomik yıkımın sonucu dünyanın “dördüncü”, gıdada “birinci” enflasyon ve pahalılığında halkın yüzde 80’inin “yoksulluk sınırı”, yüzde 35’inin “açlık sınırı” altında kalmasıyla dip yapmasıyla ahlâkî çöküşün, şiddet ve sokak olaylarının katlanarak artması; okul sıralarına inen kötü madde bağımlılığı, kumar–sanal kumar ve uyuşturucu ticareti ve kaçakçılığının kat kat artmasıyla yaygınlaşması gürültüye getiriliyor.
Ve “yeni süreç”le terörist başı üzerinden “terör örgütünün silâh bırakması” havasını pompalama propagandasına hazırlanırken, kapalı kapılar arkasındaki pazarlıklarla “yeni anayasa” paravanında Cumhurbaşkanı’nın 4. kez aday olmasının önünün açılmasıyla “tek kişilik ucûbe otoriter rejim”in tahkimi tasarlanıyor.
Özetle, iktidardakilerin her türlü yolsuzlukları cezâsız kalırken, muhalefettekilerin basit bir usûlsüzlükleri, haksızlıklara ve hukuksuzluklara en ufak eleştirileri “suç” sayılarak derhal soruşturma konusu yapılarak gerçekler tersyüz ediliyor. Bir defa daha devlet imkânlarıyla araçlarının hoyratça kullanıldığı, rekabetin ve şeffaflığın olmadığı, eşit şartlarda yapılmayan bir seçim ortamı oluşturulmaya çalışılıyor.
Bu açıdan “İktidar cephesi”nin toplumlu korkutma, sindirme, etkisizleştirme ve teslim alma operasyonlarına karşı demokratik muhalefetin yeniden demokratik irade işbirliğiyle ile güç birliği yapması gerekiyor.