Yasa gereği “geçersiz” iki buçuk milyon “mühürsüz” oyun sandıkların açılmasına beş kala kanuna açıkça aykırı olarak “geçerli” sayıldığı 16 Nisan 2017’de referandumuyla 9 Temmuz 2018’dan itibaren dayatılan, Cumhurbaşkanı’nın “atı alan Üsküdar’ı geçti” oldubittisiyle dünyada benzeri olmayan “Türk tipi sistem”de yasama yetkisi ve denetim işleminin gasbıyla Meclis tasfiye edilmiş.
Bu yüzden geçen yıl TBMM’ye verilen 946 kanun teklifinden sadece Saray’dan gönderilen 23 iktidar partisi teklifi, noktasına-virgülüne dokunulmadan yasalaştırılırken, muhalefetin 437 kanun teklifinden bir teki dahi iktidar gruplarınca kabul edilmeyip yolsuzlukların hiçbiri araştırılmadı.
Keza muhalefetin 1253 araştırma önergesinden sadece 5’i geçerken, toplam 13 bin 347 soru önergesinden bin 814’ünün süresi içinde, 6 bin 603’ünün ise süresi geçtikten sonra ancak cevaplandırılması, 3 bin 930 önergeye tek kelime cevap verilmemesi bu dönemin bir diğer çarpıklığı oldu.
Vakıa şu ki “tek kişilik rejim”de salgında toplanan 115 milyarın akıbetinin, “sağlıkta şiddet yasası”nin, 40’ı polis 47 kişinin şehit olup 242 kişinin yaralandığı Beşiktaş saldırısında vefat edenlerin ailelerine destek için toplanan 52 milyon lira bağışın, Taksim terör saldırısının araştırılması; 301 madencinin can verdiği Soma faciası ile maden ocaklarında, iş kazalarında binlerce işçinin hayatını kaybetmesinin sorumlularının bulunmasının hep AKP-MHP oylarıyla reddedilmesi sorumsuzluğu devam ediyor.
MECLİS’İ HİÇE SAYMA PERVÂSIZLIĞI...
Bilhassa 1999 Marmara Depremi’nin yaralarının sarılması için toplanan 75 milyarlık “deprem vergisi”nin kimlere - nerelere nasıl gittiğiyle ilgili önerge ile on ildeki 6 Şubat Depremi’nin akabinde Cumhurbaşkanı’nın 213 televizyon ve 562 radyoda propagandasını yaptığı “bağış şov”da söz verilen 115 milyar liraya ilişkin araştırma önergesi başta olmak üzere, muhalefetin yalvara yakara depreme karşı önlem alınması, deprem toplanma alanlarında rant kulelerinin dikilmemesi ile çoğu iktidara yakın isimlerin karıştığı kamu malının yandaşlara peşkeş çekilmesine dair bütün araştırma ve soruşturma önergelerinin reddi, “otoriter rejim”in demokrasi ve hukuk dışı pişkinliğini tescilledi, tescilliyor.
Ayrıca ASELSAN mühendislerinin şüpheli kazalarla ölümleri, Cumhurbaşkanı’nın yakındığı “faiz lobisi”, “Man Adaları belgeleri”, “Ege’deki 18 adanın Yunanistan tarafından işgali”, “IŞİD’in Türkiye’deki faaliyetleri” ile AKP iktidarında “İsrail’le yüzde beş yüzden fazla artan anlaşmaların feshi ve ticaretin kesilmesi”, aralarında binlerce kişiyi dolandıran “Çiftlik Bank olayı” ve Dilan-Engin Polat’la patlak veren sosyal medya fenomenlerinin “kara para” dolaplarıyla “aklanması”, vergi kaçakçılığı, uyuşturucu ticareti ve kaçakçılığı suçlarıyla ilgili muhalefetin araştırma önergelerinin iktidardakilerce reddi, Saray rejimi”nde yetkileri budanan “Meclis’in ‘2024 yılı karnesi”ni gösteriyor.
Aslında Cumhurbaşkanlığı’nın “VIP uçak filosu”nun en az 400 milyon değerinde lüks uçakların yer aldığı 13 uçak ve 3 helikopterden oluştuğu tesbitlerine mukabil, muhalefetin “hava filosundaki uçak sayısı”na dair sorularına Saray’dan “ne kadar gerekiyorsa o kadar uçak var” cevabı; 7 Ekim 2022’de Cumhurbaşkanlığı İletişim Merkezi’ne (CİMER) “Saray’a ait kaç uçak ve helikopter var?” başvurusuna tam 17 ay sonra 19 Şubat 2024’te “ihtiyaç duyulan miktarda” denilmesi ”Saray iktidarı”nın Meclis’i hiçe sayma ve millet adına hiçbir denetimi tanımama pervâsızlığını ifşa ediyor.
İKTİDARDAKİLER FELLİK FELLİK KAÇIYOR!
Özellikle Saray danışmanlarıyla partili bürokratların aldıkları dört-beş maaşa dair muhalefetin fevkalâde önemli araştırma-soruşturma önergelerinin iktidar partilerince kabul edilmemesi, “tek kişilik hükûmet”te ülkenin ne denli demokrasi ve hukuk dışılığa savrulduğunu su yüzüne çıkarıyor.
Gerçek şu ki Anayasa Mahkemesi’nin kararları “tepeden tâlimat”la uygulanmazken, muhalefetin “yürütmenin Meclis üzerindeki vesayeti”, “yargıda rüşvet çarkı”, “çete, mafya-siyaset ilişkileri”, yolsuzluk, hırsızlık, kayırma ve hak gasplarına ilişkin araştırma-soruşturma önergelerinin reddedilmesi çarpıklığı, iktidardakilerin Meclis soruşturmasından fellik fellik kaçtığını ortaya koyuyor.
Bundandır ki “tek kişilik hükûmet”te Türkiye “demokrasi endeksi”nde 167 ülke arasında 100. sıralarda “hibrit (karışık/melez) demokrasiler”den “küresel yolsuzluk raporları”nda iç savaş, işgal kaosu kargaşasında demokrasi ve hukukun olmadığı “otoriter rejimler” arasına düşürülmüş.
Bu maksatla iktidardakilere en ufak bir eleştiride bulunanlar derdest edilirken, topyekûn muhalefet kıskaca alınıp sindirilmeye ve susturulmaya çalışılırken ve çeşitli baskılar yapılırken, “yeni süreç” paravanında “yeni anayasa” perdesinde Cumhurbaşkanı’nı ömür boyu koltukta tutma komplolu “yargı operasyonları” kotarılıyor.
Bu açıdan iktidardakilerin yolsuzlukların ve hukuksuzlukların soruşturulmaması pişkinliğine karşı demokratik muhalefetin âcilen “demokrasi ve hukuk mücadelesi işbirliği”ni gerektiriyor.
Yolsuzlukların soruşturulması için de topyekûn muhalefetin demokratik güç birliği şart.