Bazı; eş, dost, akraba ve arkadaşlar tarafından, zaman zaman, çeşitli suâllere tâbi tutulduğumuz oluyor.
Öyle zaman oluyor ki, kimseye açamadıkları veya öğrenemedikleri meseleleri soranlar da oluyor. Hassaten, devlet dairesinde çalıştığımız zaman, iş yerimizde bulunan birçok mesâi arkadaşımız da bu şekilde suâller tevdi ederdi.
Bir gün, bir hanım personelimiz yanıma geldi. Daha evvel de, muhtelif mevzularda yardımcı olup, yol gösterdiğimden, bize itimadı vardı. Bir müşkülü olduğunu anlamıştım, derdini sordum. “Efendim, geçenlerde oğlumla (15-16 yaşında) dışarıdan eve geldik. Bizim aile apartmanımız var, ben en üstte oturuyorum, merdivenler de biraz uzun ve dik. Ben çıktım, baktım bu yavaş geliyor, ‘Haydi oğlum çabuk ol’ diye arkama dönüp bir baktım ki, arkamdan bana bakıyor. Şok oldum, şaşırdım! Çok da üstüme mal edip, onu işkillendirmedim, ama kızarak, çabuk gelmesini söyledim. Ne yapacağımı şaşırdım. Babasına söylesem, ölesiye döver. Efendim, bu çocuğun, ben öz annesiyim, niye böyle yaptı anlamadım? Geçenlerde de böyle bir derdim olmuş, siz yol göstermiştiniz de, rahatlamıştım, sağ olun, onun için de bu müşkülümü size açtım.” dedi.
O, bunları anlatırken, ben hem titredim ve hem de şaşırdım. İçimden “Ah Üstad’ım! Demek ki sen, o mevzuyu boşuna söylememişsin” deyip, Üstadın, Tesettür risalesindeki şu sözlerini hatırladım: “İnsan, hemşire misillü [kız kardeşi gibi] mahremlerine [nikâh düşmeyen yakınlarına] karşı fıtraten şehevânî his taşıyamıyor. Çünkü mahremlerin simaları, karabet [yakınlık] ve mahremiyet cihetindeki şefkat ve muhabbet-i meşrûayı [dinin emrettiği sevgi] ihsas ettiği [hissettirdiği] cihetle, nefsî, şehevânî temayülâtı kırar [nefsin, o simalara bakışında şehvet düşüncesi olmaz]. Fakat bacaklar gibi, şer’an mahremlere de göstermesi caiz olmayan yerlerini açık saçık bırakmak, süflî nefislere göre, gayet çirkin bir hissin uyanmasına sebebiyet verebilir. Çünkü mahremin siması mahremiyetten haber verir ve nâmahreme benzemez. Fakat meselâ açık bacak, mahremin gayrıyla müsâvîdir. Mahremiyeti haber verecek bir alâmet-i farikası [işareti, izi] olmadığından, hayvânî bir nazar-ı hevesi [hayvanî bir bakışı], bir kısım süflî mahremlerde uyandırmak mümkündür. Böyle nazar ise, tüyleri ürpertecek bir sukut-u insaniyettir [insanlığın alçalması, düşmesidir].”
Kadın sözlerini bitirince dedim ki; “Bakın, sizin evinizde yaptığınız yanlış nedir biliyor musunuz? Siz, erkek çocuklarının yanında oturup-kalkmaya, giyinip-kuşanmaya çok dikkat etmiyorsunuz. Nasıl olsa, ‘Benim oğlum, ben doğurdum’ diye, başka yabancı erkeklerin karşısındaki hassasiyeti göstermiyorsunuz” deyince, “Efendim, sanki evin içindeymişsiniz gibi söylediniz. Aynen dediğiniz gibi, dikkat etmiyoruz” dedi. Ondan sonra da, Tesettür Risalesi’ndeki bu kısmı anlatıp izah ettim. “Gördünüz mü? Demek ki, bacaklar anne değilmiş!” dedim. Pürdikkat dinledikten sonra, o kadar memnuniyetini ifade edip, bundan sonra çok dikkatli hareket edeceğini söyleyip, dua etti ki, ben de, elimizdeki Risâle-i Nur muvazeneleriyle, birçok mes’eleyi hâllettiğimiz için hem sevindim, hem de Üstad’ıma dua ettim.