"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Gazeteci çocuk…

Osman ZENGİN
18 Ocak 2025, Cumartesi
Yani resimdeki değil, ama başlıktaki “gazeteci çocuk” ben oluyorum.

Evet, yanlış anlamadınız! 60’lı senelerin ilk yarısında, 10 yaş civarında bir çocukken, Ankara’nın cadde ve sokaklarında; “Yazıyoooorrrr... Yazıyooorrr!” diye gazete satan o çocuk benim işte.

Ankara’nın, o senelerdeki matbuat merkezi olan Ulus Rüzgârlı Sokaktaki matbaalarda, akşam baskısı olarak saat, 16:00 civarında, “Medeniyet,” “Son Baskı,” “Vatan”  gibi gazeteler basılırdı. Biz de, onları 15 kuruşa alıp, 25 kuruşa satardık. Eğer, o gün 20-30 gazete satar, 3-4 lira kazanırsak, çok sevinirdik.

O sattığımız gazetelerden, “Vatan”ın logosunda “Doğruya doğru, İğriye iğri”  yazardı. Taa, o yaşlarda, doğru Türkçe’ye düşkünlüğümden dolayı, bana garib gelirdi. Sonradan galiba düzelttiler de, “doğruya doğru, eğriye eğri” yapmışlardı.

Neyse, mavi matrislerimizi, koltuğumuzun altına alır, kaç tane gazete alacaksak, rakamı söyler, onları da, hemen matrisimizin içine yerleştirir, koltuğumuzun altında, sıkı, sıkı tutardık. Matbaanın dışına çıkınca, gazeteyi açar, başlıklara şöyle bir bakardık. Hangi mahallede bir hadise olmuş (yangın, cinayet, vs.) hemen, o mahalleye koşar; “Yazıyoooorrrr, İsmet Paşa’daki cinayeti yazıyoooorrr!” (İsmet Paşa mahallesi de, bizim, Hacıbayram-Ulus 27 dershanesinin olduğu yerdi.) diye seslenirdik. Tabiî, mahalle sakinleri, “Ver evlâdım bir gazete! Çocuk, ver bir gazete!” gibi hitablarla, gazete alırlardı. Bazen, öyle olurdu ki, orada, bütün gazeteleri bitirir, sevinerek eve gider, kazandığımız parayı, babamıza verirdik.

Gazete sattığımız yerler, umumiyetle; Ulus, Kızılay, Gençlik parkı, tren garı gibi yerlerdi. İşte habere göre de, arz-taleb yapardık. Bazı arkadaşlarımız, gazetenin satılabileceği bir haber bulamazsa yalan haber yapıp “Yazıyooorrr, Zeki Müren’in öldüğünü yazıyorrr” deyip, hassaten, kadınları başlarına toplarlar, yaşlı teyzeler; “Hani evlâdım, nerede yazıyor?” diye sorunca “iç sayfada teyze” deyip, parayı alıp, gazeteyi verip, sür’atle uzaklaşırdı. Biz, anne- babamızdan aldığımız terbiyeye istinaden, öyle yapmadığımız için bazen çok az gazete sattığımız olurdu. Allah’tan, matbaa, satamadığımız gazeteleri “iade” aldığından, çok zararımız olmazdı.

Bir gün, o zamanlar, Ankara-İstanbul arası çalışan “Gazanfer Bilge” otobüsleri vardı. Onların yolcu terminali de, Rüzgârlı Sokak’ın, Ulus tarafından girişte, hemen sol taraftaydı. Yakınında da, CHP il merkeziydi galiba, o vardı. Bir de, CHP’nin gazetesi “Ulus” vardı. Neyse, o gün gazeteleri alınca, başlıklara bir baktım. Gazanfer Bilge otobüslerinden biri, Ankara’dan İstanbul’a giderken, Kızılcahamam yakınlarındaki “Kargasekmez” yokuşunda uçuruma yuvarlanmış, (eski yol tabiî, çok virajlı filândı) beş kişi ölmüştü. Çocuk aklımla, hani cinayet filân olan yerlerde çok satılıyor diye, bunun da, o otobüs firmasının bahsettiğim terminalinde satılır düşüncesiyle, terminale bir daldım “Yazıyooorrr! Gazanfer Bilge otobüsünün uçuruma yuvarlandığını, 5 kişinin öldüğünü yazıyooor!” diye. Bir baktım, valizini alan dışarı çıkıyor. O anda, değnekçiler, beni bir fark etti, nasıl kovalıyorlar! Ben de, tabana kuvvet kaçıyorum. Bir tanesi, kocaman bir taş aldı, kafama fırlattı. Allah muhafaza, denk gelse, beyin kanaması olur. Bana denk gelmedi, ama CHP-Ulus gazetesinin önündeki taksi durağındaki bir 57 chevroletin (şavrole) arka camına geldi ve cam kırıldı. Daha, korkum iki kat arttı. Şoför, benden dolayı olduğunu anlamadı, değnekçiyle dalaşa girdiler, ben tabiî, kaçıp kurtuldum. Daha korkudan, 15 gün oradan gelmedim, aşağı stadyum tarafındaki girişinden geldim, gittim. Tam bir komediydi.

Tabiî, kim bilirdi ki, o gazeteci çocuk, o hadiselerden birkaç sene sonra, bir gazetede (Yeni Asya) yazmaya başlayacak? Hikmet-i İlâhî işte. Sonradan ağabeylerden öğreniyorum ki, o sattığım gazetelerden “Medeniyet”te, bir ara ağabeyler, Üstad’ın ve Risale-i Nurlar’ın reklâmını vermiş. Hatta anlatırlardı; “Müstehcen kadın resimleri olurdu.  Onların hepsini boya veya bantla kapatır, gazeteyi öyle dağıtırdık. (Bugünleri bize gösterip, dâvâmızın şanlı gazetesi Yeni Asya’yı dalgalandırdığı için, Rabbimize hadsiz şükürler olsun!)” diye. Belki de, bilmeyerek (o zamanlar tanımadığım için), Üstad’ın reklâmının olduğu o gazeteleri, ben de satmışım.

Evet, çocukluk ve gençlik senelerimde, Ankara’da, çok şey alıp satmıştım. Bir ara saydım, neredeyse, kırk kalem kadar şey alıp satmışım, işlerde çalışmışım. İlk başladığım iş olan ayakkabı boyacılığını, daha evvel yazmıştım.  Bu da bizim, gazete satma serüvenimizdi...

Okunma Sayısı: 359
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı