Uydurmalarla ülkenin temel problemlerinin gündem dışına itilmesi; askıya alınan demokrasi, hukuk, insan hakları ve hürriyetlerindeki fiyaskonun perdelenmesi hesabıyla bir dizi katakulli sergileniyor.
Belli ki gerçekleri tersyüz eden bütün algı operasyonlarına rağmen ekonomik çöküşün enflasyon, pahalılıkla tam gaz devam etmesi; göz boyama “Suriye saptırması”nın gittikçe içinin boş olduğunun ortaya çıkması, büyük iddialarla ortaya atılan “yeni süreç”te akamete uğrama sinyallerinin artmasına, karşı, gündemi saptıran skandallara tevessül ediliyor.
İktidara mensup belediyelerin ayyuka çıkan ihaleye fesad karıştırmalarına, Sayıştay raporlarıyla belgelenen kamudaki yolsuzluklara, hırsızlıklara, rüşvete ve kayırmaya tek bir soruşturma açılmazken sadece muhalefet belediyelerine, iktidarın hoşuna gitmeyecek sosyal medyadaki eleştirilere soruşturmaların açılması çarpıklığı sergileniyor.
HUKUKSUZLUKLARA KARŞI…
Keza siyasî parti sözcülerinin, genel başkanlarının iktidarı eleştirilerine tehditlerin, hakaretlerin savrulmasına, ağza alınmayacak sövgü dolu tahkirlere “İktidar cephesi”nden Meclis Başkanı ile Adalet Bakanı başta olmak tek bir uyarı dahi gelmezken, haksızlıklara ve hukuksuzluklara, isnad ve iftiralarına muhalefet sözcülerinin verdikleri cevaplara dahi jet hızıyla daha kürsüden inmeden haklarında soruşturmalar açılıp apar topar derdest ediliyorlar.
En vahimi de bütün bu siyasî operasyonların “otoriter rejim”de siyasallaştırılan yargının Saray iktidarının siyasal maksatları uğruna muhalefeti karalamada bir “silâh” olarak hoyratça kullanılması…
Görünen o ki seçimle işbaşına gelen belediye başkanları uyduruk ithamlarla, yargısız infazlarla tek tek görevlerinden alınıp yerlerine siyasî iktidarın güdümündeki memurların, partililerin atanması yetmemiş olacak ki yeni atraksiyonlara başvuruluyor.
Bu tür oldubittilerle “iktidara iliştirilmiş 5’li çete şirketleri”ne “dolar-döviz garantili” kamu ihaleleriyle 203 milyar doların peşkeş çekilmesinin gündeme gelmesi veya iktidar kulvarındaki milletvekillerinin altın kaçakçılığı ya da iktidara yakın isimlerin karıştığı ihaleye fesad karıştırma iddialarının soruşturulmasını önlemeye canhıraş şekilde çalışılıyor.
Özetle “otoriter rejim”de ülkenin yolsuzluğa, soyguna, ihaleye fesad karıştırmaya batmasının nazarlardan kaçırılması hesabıyla; paşpeşe fahiş zamlara, kat kat ağır vergilere rağmen iktidardakilerin düzeltemediği ekonominin yıkımının, asgarî ücretlilere, emeklilere layık görülen sefalet ücretinin konuşulması önlenmek isteniyor.
Ve DEM aracılığıyla terörist başı ile kapalı kapılar arkasında yapılan “pazarlıklar”da tıkanma işaretlerinin artması; ve Suriye’nin gittikçe emperyal tefrika tuzağına çekilmesiyle iktidardakilerin propagandalarının aksine fiyaskonun gittikçe açığa çıkmasına karşı “tepe”den düğmeye basılmış; bir yığın manipülasyonlar devreye sokuluyor. Bu tür “şoklar”la, kriz üzerinde krizleri tetiklemekle seçmenin yılması, “teslim alınması” hedefleniyor.
Bu yüzden Türkiye “hukuk endeksi”nde dünyada 142 ülke arasında 112. sırada Nijerya, Angola gibi Orta Afrika ülkeleri arasında yer alıyor.
DEMOKRATİK DİRENÇ HATTI…
Bir diğer çarpıklık çeşitli paravanlarla süren İsrail’le ticareti protesto edenlerden, pahalıktan şikâyetle bir tweet atanların “Cumhurbaşkanı’ndan hakaret”ten soruşturulması. “Tek kişilik hükûmet”te yürütmeyi tek başına temsil eden Cumhurbaşkanı’nın icraatlarına, siyasetine itirazların “Cumhurbaşkanı’na haraket” olarak görülmesi. Bu yüzden 160 bin soruşturmanın, on bini aşkın davanın açılması, dört binden fazla vatandaşa ceza verilmesi.
Amaç; gözaltı ve gözdağlarıyla topyekûn muhalefeti korkutarak sindirmek ve susturarak muhalefet yapamaz hâle getirmek; dahası bir kısım muhalefeti “ehlileştirip” iktidarın arkasında “hizaya sokmak.” Böylece dizayn ettiği muhalefetle “tek kişilik rejim”i tahkim ettirmek…
Bunun içindir ki “iktidar cephesi”nin demokrasiyi ve hukuku ayakta tutan bir zemin bıraktırmama operasyonlarına, kuşatma ve saldırılarına mukabil demokratik muhalefetin ortak demokratik tavırla topyekûn “demokratik direnç hattı”nı oluşturması gerekiyor.
Bunun için âcilen bir “yol haritası”nın tesbitiyle demokratik birliktelik ve işbirliğinin ortaya konulması fevkalâde âciliyet kesbediyor.
Başka da çaresi yok…