Gurbette vefat haberi almak çok farklı ve zor bir duygu! Hayatını Almanya’da geçirmekte olan Sabriye Köse Abla’nın, vefat haberini alınca cenazesine gidemeyeceğim diye çok üzülmüştüm.
Çünkü Amerika’dan henüz dönmüştüm. Yıllara dayanan farklı ve manevî irtibatımız vardı. Cenazede bulunmak da bir vefaydı! Sabriye Abla; saflığı, samimiyeti, ihlâsıyla harika şekilde cenazesinde bulunmama vesile oldu! inancındayım.
Yüz yüze son beraberliğimiz, 17 Mart 2022 Perşembe Leyle-i Berat günü olmuştu. Almanya’dan, Oğlu Ömer’le Antalya’ya gelmişlerdi. 1968 yılında Antalya’da başlarından geçen Risale-i Nur okudukları ibretli olayın mekânlarını tekrar görmek için gelmişlerdi. Daha önce duyduklarımızı yerinde görerek tekrar yaşamış olduk. Bu ilginç hikâye şöyleydi: Eşi rahmetli Mehmet Köse Ağabeyle evlendikten sonra geldikleri Antalya’da Karaoğlan Parkı’nın falezlerinde karpuz-ekmek yiyip Risale-i Nur’dan bir ders okurken, polisler tarafından takip edilip, “Eşine Nurculuk propagandası yapmaktan mahkûm edilmesi iddiasıyla!” karakola götürülerek sorguya çekilip mahkemeye sevk edildikleri yerleri tekrar beraber gezmiştik…
Cenazesi, Mübarek Regaip Gecesinin akabinde 05 Ocak 2025 Cuma günü Ausburg şehri Müslüman mezarlığında, Türkiye’nin ve Avrupa’nın her bölgesinden gelen Nur Talebeleri, akrabaları, yakın dostları, komşularıyla, semaya yükselen samimi duaların, gönülleri mest eden Kur’ân tilâvetlerinin soğuk, buzlu ve karlı havayı manen ısıttığı bir atmosferde çok kalabalık bir cemaatle cenaze namazı kılınındı. Alman görevlilerin de yardımıyla defin işlemi gerçekleşti.
Risale-i Nur davasında elli yıl “sabit kadem” çizgisinde devam etmek her fâniye nasip olmaz! Gurbette; kudsî bir davaya inanıp devam ettirmek, “firesiz” bir aile birliğini yaşatmak elbette büyük bir gayret, sabır, tahammül ve çelik gibi bir yürek ister! Bütün bu mana ve özellikler Mehmet ve Sabriye Köse çiftinde mevcuttu. Elhamdülillah bu çizgiyi devam ettirecek sağlam bir nesil yetiştirmişler.
Hakikî iman sahipleri için ölüm bir son, ebedî ayrılık, yok oluş, bitiş değil! Yeni ve ebedî bir hayatın başlangıcıdır. Sağlığında manevî miras bırakanlar için çok daha kârlı bir değişim, ticaret ve kazançtır.
Köse Çifti; geride kalan aile efradı, akrabaları ve irtibat kurduğu komşu ve dostlarına, işte böyle manevî, güzel ve kıymetli miras bıraktılar. Bu tablo onların ne kadar sadık birer aile sorumlusu; samimi, halis, ihlâslı, şefkatli, dirayetli, istikametli ve çelik iradeli olduklarının delili ve şahididir.
Bu iki sadık insan, kudsî dava için Almanya’da İslâmiyet adına örnek ulu çınarlardı. Ümmete, insanlığa, millete ve ailelere her alanda rehber olmaya gayret ettiler. Sadakatli bir hayat yaşadılar. Tahsil, gösteriş, şöhret, hesapları yoktu! Hak davada karar kılan sade bir hayatları vardı. Augsburg şehri ve çevresi için bir Nur hâlesinin parıltılarıydılar. Cenazedeki kalabalık bunun işaretiydi.
Risale-i Nurlar’da bahsedilen, “Ümmî, fakat allâmelerin işini gören ve esrâr-ı Kur’âniyeye karşı Isparta’nın intibahına sebep olan, Adilcevazlı Bekir Ağa”1 gibi bir hayat yaşadılar. Örnek oldular. “Ümmî” fakat gerçekten “kahraman” birer Nur Talebesi ve dava insanıydılar. Gurbetteki çok başka ve çetin şartlarda aile fertlerini iman çizgisinde muhafaza etmek kolay değildir. Bu iki sadakatli insan bunu başaranlardandır.
Bediüzzaman’ın doğum yılının (1876) simgesini alnında taşıyan; Augsburg Mülk Nur Dershanesi ve davasının hizmetkârlığının her karesinde ve faaliyetinde var olagelmişlerdir.
Nezaket, yardım severlik, istikamet, sehavet, misafirperverlik, yüzlerinden eksik olmayan tebessüm ve tatlı dil, etkileyici şefkat kahramanlıkları unutulmayan hasletlerindendir.
Şimdi onlar Nur davasındaki mükâfatların ilk durağı, kabir ve berzah aleminde haşrin sabahını beklemek için o âleme çekildiler.
Evlâtlarına, akrabalarına, dost ve sevenlerine, dava arkadaşlarına baş sağlığı diliyorum. Mübarek hatıraları sahipsiz kalmayacaktır. Kudsî hizmetler, aşk ve şevkle kıyamete kadar, hep birlikte devam edecektir inşallah.
Ruhları şâd, mekânları Cennet olsun... Cenab-ı Hak gani gani rahmet eylesin. Amin!
Dipnot:
1- Barla Lâhikası, s. 83.