Herkes her meseleden bir derece hisse alabilir. “Bir şey bütün elde edilmezse, bütün bütün elden kaçırılmaz” kaidesiyle, “Bu manevî bahçenin bütün meyvelerini koparamıyorum” diye vazgeçmek kâr-ı akıl değildir.
İnsan ne kadar koparsa o kadar kârdır. İsm-i A’zam’a ait meselelerin ihata edilmeyecek derecede genişleri olduğu gibi, akıl görmeyecek derecede inceleri de vardır. Hususan ism-i Hayy ve Kayyum’a ve bilhassa hayatın iman erkânına karşı remizlerine ve bilhassa kaza ve kader rüknüne hayatın işaretine ve ism-i Kayyum’un Birinci Şua’sına herkesin fikri yetişmez, fakat hissesiz de kalmaz. Belki her halde imanını kuvvetlendirir. Saadet-i ebediyenin anahtarı olan imanın kuvvetleşmesi ehemmiyeti çok azîmdir. İmanın bir zerre kadar kuvveti ziyade olması, bir hazinedir. İmam-ı Rabbanî Ahmed-i Farukî diyor ki: “Bir küçük mesele-i imaniyenin inkişafı, benim nazarımda yüzler ezvak ve kerametlere müreccahtır.”
Lem’alar, s. 641
«««
Silsile-i Nakşînin kahramanı ve bir güneşi olan İmam-ı Rabbânî (ra) Mektubat’ında demiş ki: “Hakaik-ı imaniyeden bir meselenin inkişafını, binler ezvak ve mevâcid ve kerâmâta tercih ederim.”
Hem demiş ki: “Bütün tariklerin nokta-i müntehası, hakaik-ı imaniyenin vuzuh ve inkişafıdır.” [...]
Madem hakikat böyledir; ben tahmin ediyorum ki eğer Şeyh Abdülkadir-i Geylânî (ra) ve Şah-ı Nakşibend (ra) ve İmam-ı Rabbânî (ra) gibi zatlar bu zamanda olsaydılar, bütün himmetlerini hakaik-ı imaniyenin ve akaid-i İslâmiyenin takviyesine sarf edeceklerdi. Çünkü saadet-i ebediyenin medarı onlardır. Onlarda kusur edilse, şekàvet-i ebediyeye sebebiyet verir. İmansız Cennete gidemez; fakat tasavvufsuz Cennete giden pek çoktur. Ekmeksiz insan yaşayamaz, fakat meyvesiz yaşayabilir. Tasavvuf meyvedir, hakaik-ı İslâmiye gıdadır. Eskiden kırk günden tut, tâ kırk seneye kadar bir seyr ü sülûk ile bazı hakaik-ı imaniyeye ancak çıkılabilirdi. Şimdi ise, Cenab-ı Hakkın rahmetiyle, kırk dakikada o hakaika çıkılacak bir yol bulunsa, o yola karşı lâkayt kalmak, elbette kâr-ı akıl değil. İşte otuz üç adet Sözler, böyle Kur’ânî bir yolu açtığını, dikkatle okuyanlar hükmediyorlar.
Madem hakikat budur; esrar-ı Kur’âniyeye ait yazılan Sözler, şu zamanın yaralarına en münasip bir ilâç, bir merhem ve zulümatın tehacümatına maruz heyet-i İslâmiyeye en nâfi’ bir nur ve dalâlet vadilerinde hayrete düşenler için en doğru bir rehber olduğu itikadındayım.
Mektubat, Beşinci Mektub, s. 34
LÛGATÇE:
esrar-ı Kur’âniye: Kur’ân’a ait sırlar.
ezvak: zevkler.
hakaik-ı imaniye: iman hakikatleri.
İsm-i A’zam: Cenab-ı Hakkın bin bir isminden en büyük ve manaca diğer isimleri kuşatmış olanı.
inkişaf: açılma, keşfolunma.
kerâmât: kerametler.
mevâcid: vecd halleri, kalbe zevk veren istiğrak halleri.
müreccah: tercih edilen, üstün.
nâfi’: faydalı.
remiz: işaret.
seyr ü sülûk: ruhun manevî makamlardaki seyir ve seyahati, bir terbiye yoluna girip devam etme.
şekàvet-i ebediye: ebedî sıkıntı, sonsuz azap.
tehacümat: hücumlar.
vuzuh: açıklık, açık olma hali, açık olma durumu.
zulümat: karanlıklar.