Meseleyi gazete lisanıyla ifade etmek gerekirse, sıcak gündeme dair cevaplanması gereken soru kısaca şudur:
Başta İBB olmak üzere muhalefetteki partilere ait belediyelere yönelik yapılan operasyonların öncelikli sebebi yolsuzlukluk mu, yoksa hukuksuzluk mu?
Yani, belediyelerde yolsuzluk tesbit edildiği için mi söz konusu operasyonlar yapılıyor, yoksa hukuka aykırı şekilde yürütülen bir “siyasî operasyon” mudur, yapılan şey?
Bu soruyu önce kendi vicdanıma sordum; vicdanım siyasî operasyon dedi ve şunu ilâve etti: Yolsuzluk denilen haramîlik, bütün partilerde olabilir. Hatta, iktidar cenahında daha ziyade olması kuvvetle muhtemeldir. Çünkü, 20 yılı aşkın süredir sayısız denecek kadar çok şikâyet ve ihbarlar yapıldığı hâlde, bunlar ciddiye alınarak hiçbiri için soruşturma açılmadı, mahkeme kurulmadı, tutuklanma hadisesi vuku bulmadı. Hemen tamamı sümenaltı edildi, yahut rafa kaldırıldı; kısaca, bunlara yönelik herhangi bir işlem yapılmadı.
Demek ki, siyasî otoritenin kendi cenahındaki belediyeler için “yolsuzluk” diye bir derdi yok. O hâlde, asıl dert başka…
«
Kendi vicdanıma sorduğum aynı soruyu, günlerdir çevremdeki kimselere de sordum ve soruyorum: “Bu operasyonlar yolsuzluk sebebiyle midir, yoksa siyasî maksatlı olup bir hukuksuzluk eseri midir?” diye…
Çevremde sorduğum kimseler arasında iktidar partisine yıllardır tercihen oy verenler olduğu gibi, ayrıca militanlık derecesinde “Reis”i ve partisini savunanlar da var.
Hiç abartısız, direkt ve hatta dolaylı cevapların dahi gelip dayandığı nokta hep aynı oldu: Bu operasyonlar siyasî amaçlıdır. Reis, sandıkta bir türlü yenemediği rakibini , yargı marifetiyle “hükmen mağlup” duruma düşürmeye çalışıyor. Şayet İstanbul’u kaybederse, adım adım ülke genelinde de durumun aynı olacağını vaktiyle kendisi söyledi. Dolayısıyla, ne yapıp edip İstanbul’u tekrar kazanmaya çalışıyor. Bu maksatla, elinde bulunan bütün enstrümanları kullanıyor ve bütün imkânları âdeta seferber ederek gidiyor.
Tabiî, bu şekilde davranmakla nereye doğru gittiği ve bu gelişmelerin sonu nasıl olacağı belli değil. İki şık var: 1. Atı alıp Üsküdar’ı geçebilir. 2. Boğazdan karşıya geçerken, siyasetin dip akıntısına kapılarak denizde boğulabilir.
«
Siyasî iradenin “yolsuzluk” noktasında genel ve ilkeli bir hassasiyeti olduğunu düşünmüyor, hatta buna ihtimal dahi veremiyoruz.
Sebebi şudur: Bülent Arınç, siyaseten en güçlü ve en etkili bir konumda iken, Ankara Büyükşehir Belediyesi iktidar partisinin elindeydi. Sayın Arınç, belediye başkanı olan zatın “Ankara’yı parsel parsel sattığını” bas bas bağırarak söyledi. Aynı dönemde, AnkaPark ile gelişmeler başta olmak üzere, yolsuzluk ve usulsüzlük iddiaları ayyuka çıktı.
Peki, bu iddialarla ilgili herhangi bir işlem yapıldı mı? Meselâ, savcılar harekete geçti mi? İstanbul’daki operasyonları için ağzına geleni söyleyen iktidarın muktedirleri, kendi belediye başkanları hakkındaki dehşet veren iddialara dair ağızlarını dahi açtılar mı?
Yani, şu 22 sene zarfında iktidar partisine mensup belediyelerde hiç bir yolsuzluk, usulsüzlük durumu vuku bulmadı mı? Buna kim inanır? Siyasetin alabildiğine yalana dolandığı bir zamanda tertemiz bir belediye, pîrüpak bir başkan tahayyül edebiliyor musunuz? Mümkün değil. Hemen bütün partilerde “az kirli işler” yapan var, bir de “çok kirli işler” yapanlar var. Mesele bu kadar basit.
Rasyonel durum bu merkezde olduğu hâlde, kendi tarafındaki belediyelere hiç dokunmayıp, muhalif partilere ait belediye kadrolarına kan kusturmak, hiç de âdil ve eşitlikçi bir yaklaşım tarzı değildir. Bunun aksini iddia eden, evvelâ kendine olan saygıyı kaybediyor; saniyen, bizlerin aklıyla dalga geçmeye yelteniyor.
Final: İktidar sahiplerinin, muhaliflere yönelik ayak oyunlarını bırakmasını ve parti farkı gözetmeksizin bütün belediyeleri âdil bir şekilde murakabe etmeye çalışmasını yürekten temennî ederiz.