"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

İttihad-ı İslâma giden yolda Türk-Kürt kardeşliği

M. Latif SALİHOĞLU
23 Mart 2025, Pazar
Doğabilecek bir “ayrılık-bölünme” endişesini, Hz. Bediüzzaman şu ifadelerle izale ediyor: “Emin olunuz, biz Kürtler başkalara benzemiyoruz. Yakînen biliyoruz ki, içtimaî hayatımız Türklerin hayat ve saadetinden neş’et eder.”

Bu yazının ana konusu olan “ittihad-ı İslâm” fikri nedir, tarifi nasıldır? Önce bu noktaya biraz açıklık getirerek konuya öyle devam edelim.

İslâm birliği manasındaki ittihad-ı İslâm mefkûresi, tarihimizde Sultan Selim zamanında tatbik sahasına konuldu ve yaklaşık dört asır (1517-1917) boyunca güvenli, huzurlu, bereketli bir ömür sürdü.

Zamanımızda ise, bu ittihad-ı İslâm fikrini beğenen, kabul eden ve hayatı boyunca müdafaa edenlerin başında Bediüzzaman Said Nursî gelir. 

Nitekim, Divan-ı Harb-i Örfî isimli eserinin Yedinci Cinayet bölümünde şunu ifade ediyor: “Elhasıl, Sultan Selim’e biat etmişim. Onun ittihad-ı İslâmdaki fikrini kabul ettim. Zira, o, vilâyât-ı Şarkiyeyi [Doğudaki vilayetleri, Kürtleri] ikaz etti; onlar da ona biat ettiler.”

Aynı bahiste, Sultan Selim’in şu kıtâsı da iktibasen veriliyor:

Milletimde ihtilâf ü tefrika endişesi,

Kûşe-i kabrimde hatta bîkarar eyler beni.

İttihadken savlet-i a’dayı def’e çaremiz;

İttihad etmezse millet, dağdar eyler beni. 1

İttihad-ı İslâmı saadetli bir saraya benzeten Üstad Bediüzzaman, kendisine yöneltilen “Daima ittihad-ı İslâmdan bahsedersin. Sen bize tarif et” şeklindeki suale, gerek Münazarat ve gerekse İki Mekteb-i Musibet Şehadetnamesi (DHÖ) isimli eserlerinde harikulâde izah ve tariflerle cevap veriyor. Mealen de olsa, biz o cevapların sadece bir kısmını burada takdim etmeye çalışalım.

Cevap kısmında, ittihad-ı İslâmı “kasr-ı muallâ” tabiriyle yâd eden Bediüzzaman Hazretleri, o kasrın taşını ve nakşını şu şekilde tarif ediyor:

İşte, kâbe-i saadetimiz olan ittihad-ı İslâmın:

1. Hacerü’l-Esved’i Kâbe-i Mükerremedir;

2. Dürret-i beyzâsı Ravza-i Mutahharadır;

3. Mekke-i Mükerremesi Ceziretü’l-Araptır; 

4. Medine-i Münevveresi, tam hürriyet-i şer’iyeyi tatbik eden Devlet-i Osmaniye’dir. 

Bu tarifin devamında, “Eğer İslâmiyet milliyeti ve ittihad-ı İslâmın taşını ve nakşını görmek istersen, işte bak” diyerek, ilâveten bazı tarif ve tasnif yapıyor ve sonunda şu hatırlatmada bulunuyor: “Lâkin, ittihad cehl ile olmaz. İttihad, imtizac-ı efkârdır. İmtizâc-ı efkâr, mârifetin şua-ı elektriğiyle olur.” 2

«««

İttihad-ı İslâma giden yolun Türk-Kürt kardeşliği safhasına baktığımızda ise, tarihin akışı içinde görebildiklerimizin bir kısmını maddeler hâlinde şöylece sıralayabiliriz:

BİR: İki kardeş unsur arasındaki ilk büyük yakınlaşma ve kaynaşma, bundan bin yıl kadar önce, yani 1071’de Malazgirt Savaşı esnasında görüldü. İbnü’l-Ezrak el-Fârikî’nin “Mervanî Kürtleri Tarihi” isimli eserindeki kayıtlara göre, Kürtler, tahmini on bin kadar süvari birliğiyle Selçuklu hükümdarı Sultan Alparslan’ın ordusuna dahil olmuşlardır.

İKİ: Bundan beş yüz sene kadar önce, yani 1514’teki Çaldıran Savaşı esnasında, meşhur diplomat ve tarihçi İdris-i Bitlisî’nin devreye girmesiyle, Ehl-i Sünnetten olan Kürtlerin mutlak ekseriyeti “müsalemet” ile Sultan Selim’e biat ederek Osmanlı’ya tâbi oldular. Keza, o zamanki savaşta da bütün kuvvetiyle Osmanlı tarafına yardım ettiler.

TÜRK OCAKLARI DOLAYLI OLARAK KÜRTÇÜ YETİŞTİRDİ

ÜÇ: Türk-Kürt kardeşliği, yakın tarihteki en üzücü darbeyi 20. Asrın başlarında aldı: 1912’de önce Türk Ocakları kuruldu. Onun aksülameli olarak 1918’de işgal altındaki İstanbul’da Kürdistan Teali Cemiyeti (KTC) teşkil edildi. 1920’den itibaren boy veren Kemalist Türkçülük cereyanı, kanayan yarayı büsbütün derinleştirdi. 1925’te ona mukabele şeklinde patlak veren Şeyh Said Hadisesi, etkileri günümüze kadar devam eden bir dizi kargaşaya sebebiyet verdi. (Not: KTC’nin kurucularından Celâdet Bedirhan’ın 1933’te Suriye’den Mustafa Kemal’e gönderdiği uzun mektuptaki şu ifadesi son derece düşündürücüdür: “Türk Ocakları, size Türkçü yetiştirdiği kadar, bize de Kürtçü yetiştiriyordu.”) 4

DÖRT: 1983’te Bekaa Vadisindeki eğitim kamplarında boy gösteren ve binlerce cana mal olan sosyalist temelli PKK hareketi, fikir ve yapılanma itibariyle diğerlerinden büyük ölçüde farklı olmakla beraber, geçmişteki bütün kırılmaları argüman olarak kullanma cihetine gitti. Gelinen noktada, bu örgütün yeni bir safhaya geldiği ve yakında kendini fesh edeceği ciddi şekilde ifade ediliyor.

BEŞ: Türkler ile Kürtlerin İslâm birliği etrafından yeniden birleşip kaynaşması için, tâ 1900’lerin başında itibaren gayret gösteren Üstad Bediüzzaman’ın ortaya koymuş olduğu reçetelerden biri de, Türkçe, Kürtçe ve Arapça tedrisatın yapılması gereken bir üniversite olarak onun ifadesiyle “Medresetüzzehra” isimli maarif projesidir.

Kendisine “Maksadını müphem bırakma, ne istersin?” diye sorulan suale şu cevabı veriyor: “Câmiü’l-Ezher’in kız kardeşi olan Medresetüzzehra namıyla dârülfünunu mutazammın pek âlî bir medresenin Bitlis’te ve iki refikasıyla Bitlis’in iki cenahı olan Van ve Diyarbekir’de tesisini isteriz.”

KÜRTLERİN SAADETİ TÜRKLERİN SAADETİNE BAĞLIDIR

Bu meyanda doğabilecek bir “ayrılık-bölünme” endişesini de, Hz. Bediüzzaman şu ifadelerle izale ediyor: “Emin olunuz, biz Kürtler başkalara benzemiyoruz. Yakînen biliyoruz ki, içtimaî hayatımız Türklerin hayat ve saadetinden neş’et eder.” 3

Bu ifade gayet açık net bir şekilde şu mesaji veriyor: Kürtlerin Türklerden ayrılmak gibi bir fikir ve niyetleri yoktur. Öyle ki, Kürtlerin saadeti bile Türklerin saadetine bağlı bir hâldedir.

«««

BU MİLLETİN TORUNLARINA KILIÇ ÇEKİLMEZ

Bu meselede son derece önem arz eden bir nokta da, yüz yıldır birbirine karıştırılmaya çalışılan Şeyh Said ile Said Nursî’nin içtihad farkı ve farklı bakış açılarıdır. Şüphesiz ikisi de dinde samimidir; fakat içtihatları birbirinden hayli farklıdır. Şeyh Said kılıçla cihad etmeyi tercih ederken, Said Nursî, kılıcı reddederek kalemle tebliği, irşad yolunu seçti.

Şeyh Said, kendi içtihadına göre, Şark Vilâyetlerinde nüfûz ve kuvvet sahibi olarak bilinen kimselere 1925 yılı başlarında “dinî fetva”yı da ihtivâ eden bir davetnâme gönderdi. İşte “Kıyâma davet” mahiyetine bürünen ve aslı Arapça olan o mektubun Türkçe sureti: “Kurulduğu günden beri din-i mübin-i Ahmedî’nin (sav) temellerini yıkmaya çalışan Türk Cumhuriyeti Reisi Mustafa Kemal ve arkadaşlarının, Kur’ân’ın ahkâmına aykırı hareket ederek, Allah ve Peygamberi inkâr ettikleri ve Halife-i İslâmı (Abdülmecid Efendi) sürdükleri için, gayr-ı meşrû olan bu idarenin yıkılması, İslâmlar üzerinde farzdır. Cumhuriyetin başında olanların ve ona tâbi olanların can ve mallarının Şeriat-ı Garraya göre helâl olduğu, birçok ulema ve meşayihin istişaresi ile kararlaştırılmıştır.” 5 

Şeyh Said’in bu mealdeki mektubu, elçiler vasıtasıyla Üstad Bediüzzaman’a da ulaştırılıyor. Hz. Bediüzzaman, bilmukabele cevap mahiyetinde bir mektup gönderiyor. Çok kuvvetli ihtimale göre, o cevabî mektup 1925 yılı ortalarında yakalanarak Diyarbekir İstiklâl Mahkemesinde yargılanan Şeyh Said’in üzerinde bulunmuş olmalı ki, Said Nursî o mahkemeye celp edilmedi. Yoksa, o da, bir kısmı tâ İstanbul’dan bile celp edilen diğer idamlıklar arasında yer almış olacaktı.

Tabiî, bu kuvvetli bir ihtimal. Ancak, bu konuda birçok delil, belge ve hatıra notu da var ki, Said Nursî, hem o harekâta katılmadı, hem de onları vazgeçirmeye çalıştı. Aynen, 1913’deki Bitlis Hadisesinde Şeyh Selim ve arkadaşlarını vazgeçirmeye çalıştığı gibi.

İşte söz konusu delillerden biri: Tarihçe-i Hayat isimli eserin Barla hayatı bölümünün hemen başındaki paragrafta, bir zâtın Üstad Bediüzzaman’a mektup yazdığı şu sözler zikrediliyor: “Van’da, mezkûr mağarada yaşamakta iken, Şark’ta ihtilâl ve isyan hareketleri oluyor. ‘Sizin nüfuzunuz kuvvetlidir’ diyerek, yardım isteyen bir zâtın mektubuna, ‘Türk milleti asırlardan beri İslâmiyet’e hizmet etmiş ve çok velîler yetiştirmiştir. Bunların torunlarına kılıç çekilmez; siz de çekmeyin, teşebbüsünüzden vazgeçin. Millet, irşad ve tenvir edilmelidir’ diye cevap gönderiyor.” 6 

Burada, Üstad Bediüzzaman’ın cevap gönderdiği mektup sahibi zatın Şeyh Said olduğunda şek ve şüphe yoktur. Tahlil edildiğinde, Tarihçe-i Hayat’taki konuyla alâkalı bütün bilgiler aynı gerçeğe işaret ettiği gibi, daha başka kaynaklar da aynı noktaya bâriz şekilde parmak basıyor.

Meselâ, 1946-47 senelerinde (hem Osmanlıca, hem Latince) teksir edilen Asâ-yı Mûsa isimli eserde yer alan İnebolulu Nur Talebesi Selahaddin Çelebi’nin “Üstadımızın tercüme-i hâline kısacık bir nazar” başlıklı yazı, yine aynı mesele hakkındaki kaynaklardan biridir. Zira, burada Şeyh Said’in ismi açıkça zikrediliyor. Şöyle ki: “Şark isyanında Şeyh Said ve askerleri, Üstadımız Bediüzzaman’ı Şark’taki büyük nüfuzundan istifade için mücadeleye iştirake davet ettikleri zaman, cevaben demiş: ‘Yaptığınız mücadele, kardaşı kardaşa öldürtmektir ve neticesizdir. Çünkü Türk milleti bin senedir İslâmiyete bayraktarlık etmiş, dini uğrunda binlerle şehid vermiş ve binlerle velî yetiştirmiştir. Binaenaleyh, kahraman ve fedakâr İslâm müdafilerinin torunlarına, yani Türk milletine kılıç çekilmez ve ben de çekmem’ diyerek, hem red cevabı vermiş, hem de mücadelesinden vazgeçmesini söylemiştir.” 7

Önemli not: Arşivimizde bulunan “Said Nursî” imzalı bu nüshalar, ayrıca lûgâtçelidir; Hz. Üstad’ın takdirkâr ifadeleriyle o “lugatnâme”li nüshanın tâ kendisidir. 8

«««

NURLARA TAM SAHİP ÇIKSALAR İTTİHAD-I İSLÂMA VESİLE OLURLAR

Son söz yerine birkaç nokta: 

31 Mart Vakası’nda bütün kuvvetiyle yatıştırıcı rol oynayan Said Nursî, ömrü billah hiçbir zararlı cemiyete girmedi. Menfî hiçbir harekette bulunmadı. Bu vatanın evlâtlarını birbirine hiç kırdırmadı. Devlet-hükûmet kuvvetleriyle herhangi bir mübarezenin içine girmedi. Daima kardeşlikten, birlik-beraberlikten, huzur ve asayişten, ilim ve irfandan yana bir tavır sergiledi. Hiçbir hareketinden dolayı sabıkalı duruma düşmedi ve hiçbir eserinde suç unsuru teşkil edecek bir delil bulunamadı. 

Nihayet, miras olarak, fikir ve hareketleri itibariyle de yüzde yüz yerli-millî ve fakat evrensel yönü muhkem olan ulvî bir dava bıraktı. Bizlerin vazifesi, bu ulvî-kudsî davayı, dar daireden başlayarak hayatımıza tatbik ile hâkim kılmaya çalışmaktır. Netice, şüphesiz ki Cenab-ı Hakka aittir.

Bir hatıra: Gerek Abdülkadir Badıllı ve gerekse Mustafa Sungur Ağabeylerden bizzat duyduğum bir hatıra şudur: Hz. Bediüzzaman, onların şahitliğinde şunu söylemiş: “Benim hemşehrim olan Kürtler Risale-i Nur’un mahiyetini anlayıp tam sahip çıktıklarında, büyük muvaffakiyet olacak, ittihad-ı İslâmın tesisine vesile olacaklardır.”

Evet, 29. Mektub’un Zeyli’nde tarif edildiği gibi “Türklerin hakikî bir vatandaşı ve eskiden beri cihad arkadaşı olan Kürtler”i işte böylesine muazzam ve mukaddes bir vazife bekliyor. Hayırlı muvaffakiyetler dileğiyle…

Dipnotlar:

1- Divan-ı Harb-i Örfi, s. 19. 

2- Münazarat, s. 113.

3- Age., s. 126.

4- C.Bedirhan, M.Kemal’e Mektup, Doz Yayın.

5- M. Şerif Fırat, Doğu İlleri ve Varto Tarihi. IQ Yayın.

6- B.S.N’nin Tarihçe–i Hayatı, s. 135.

7- Adı geçen teksir nüsha, s. 275.

8- Emirdağ Lâhikası, s. 386.

Okunma Sayısı: 1372
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Mustafa caylak

    23.3.2025 06:24:46

    Allah CC razı olsun.Kaleminize ve emeğinize yüreğinize sağlık. Rabbime şükürler olsun ki bu topraklarda, Hz Bediüzzaman SAİD NURSİ gibi mübarek bir Asrı saadet Temsilcisini ihsan etmiş. Bu toprakların özelinde, Kürt, türk unsuriyet zehrinin panzehiri olan Bediüzzaman ve Risale-i Nur hizmeti, Bütün Âlemi İslam'ın Kalbine saplanan ırkçı ve şoven fitnesinin tahribatını , En güzel , kabul ve anlaşılabilir bir şekilde, İttihad ı İslam tarifi ile tamir ve ihya edecek inşaallah 🤲🏽 Güneş balçıkla sıvanmaz düsturu gereği, Kur'an tefsiri Risale-i Nur ; karanlık bulutları etkisiz hale getirecek, Ahirzamanın Deccal ve Süfyan Fitnelerinden ,başta Ümmet i Muhammed i ; akabinde bütün insanligı, saadet Asrının, Huzur, Hürriyet, Adalet ve Ahlak iklimiyle kucaklastiracak inşaallah 🤲🏽

  • Ramazan tavşan

    23.3.2025 05:26:31

    Üstad risalei nurları önce kendi nefsine muhatab etmiştir yani yaralı olanın önce kendisi olduğunu ve bu tiryaklara önce kendisinin ihtiyacının olduğunu vurgulamıştır. Kur'an'da da yaşamadığınız şeyi niye anlatıyorsunuz mealinde bir emir vardır Kardeşlik hukukunu başkasına nutuk çekmek için değil önce özümüzde yaşamamız gerektiğine inanıyorum

  • Hür

    23.3.2025 01:20:48

    Allah razı olsun meseleyi özetleyen ama aynı zamanda meseleyi tüm yönleriyle ele alan ve çözümü de ifade eden güzel bir yazı olmuş

  • HÇeşitcioğlu

    23.3.2025 00:07:44

    Elfü elfi amin, binbir kere Rabbim razı olsun.

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı