Bugün Müslüman olarak en büyük imtihanımız helâl ile haram gıda arasında kalmaktır.
Modern hayat bize kendi kültürünü tüm çarpıklığı ile dayattığı gibi gıda kültürünü de öyle dayatıyor. Yeme içme tarzı onlara benzedikçe ahlâkımız da onlara benzedi. Şu anda ahlâkî çöküntünün alt yapısında haram gıda ve tüketim olduğu gibi imanî zaafın temelinde de bu var. Düşünce ve fikir dünyasında bozulmalar da bunun sonucu olarak çürümenin başıydı.
Bize musallat olan gayr-ı Müslim hayat tarzı yeme içme ile başlayıp giyinme ile devam ederek tüm hayatımızı menfî etkiledi. Bu da inancımızı doğrudan zayıflattı.
Çünkü insanın yediği içtiği onun ruh hâlini ve kalp hayatını etkiler. O yüzden “ne yersen sen osun” denilmiştir.
Hayatımızda haram helâl kelimeleri dahi silinir duruma geldi. Bize cazip gelen damak tadı her şeyi unutturdu nerdeyse.
Oysa Allah kitabında “Allah’ın size helâl ve tayyip olarak verdiği rızıklardan yiyin ve kendisine iman etmiş olduğunuz Allah’tan korkun.”1 diyor.
İlk insan Hz. Adem’in de (as) imtihanı yasak kılınan yiyecekle başlamadı mı? O hâlde insanoğlunun en büyük sınavı gıdayla ve en önemli kulluk vazifesi de helâl gıda ile beslenmektir.
Hem haram ve şüpheli şeylerle beslenen kişide iman-ı tahkikî ve bunu sağlayacak takva ve salihlik olur mu? İşte iman ve takvayı elde etmek için dahi ilk basamak helâl yemektir.
Kişinin manevî dünyasına bu kadar tesiri olan gıdayı İslâm büyüklerinden Mevlâna Celâleddin’den bir örnekle gösterelim.
Kendisi bir sabah kalktığında şöyle demiştir. “Bu seherde hiç bir tülûat ve sünûhat olmadı, herhalde boğazımızdan şüpheli bir lokma geçti.”
Yine bu meyanda Üstad Hazretlerinin ne kadar azimetle amel ettiğini biliyoruz. Keza anne babasının onu büyütürken nasıl bir hassasiyet gösterdiklerini ve yediklerine dikkat ettiklerini biliyoruz.
Zira Risale-i Nur gibi mükemmel bir eser gönülleri nasıl teshir ediyorsa, Onun müellifi de Allah’ın emrine o kadar teshir olmuş, harama helâle o kadar dikkat etmiştir. Ona verilen hakikatler tülûat ve sünûhat ile yazdırıldı ise nasıl bir temiz vücudun ve berrak kalbin neticesidir, düşünmek lazım!
Efendimizden (asm) bu yana tüm salih kulların azamî derecede takva ile hareket ettiklerini görürüz. Takva da helâl ve tayyib gıdayla başlar.
Günümüzde haram helâl karıştığı için ve paketli ürünlerde katkılı maddeler çok olduğundan temiz ve helâl yemek çok zor. Ancak bu konuda helâl sertifikalı gıdaları aramak ve bulmak zorundayız. Daha ötesi Müslümanlar helâl üretim yapmak ve gıdaların helâl olup olmadığını sertifikalı bir şekilde ortaya koymak zorundalar. Çünkü bu iş farz derecesinde bir mecburiyet getiriyor.
Eğer bu işe ehemmiyet vermezsek neslimize verdiğimiz eğitimin hiç bir eserini ve tesirini göremeyeceğiz. Çünkü haramla beslenen vücud, Allah’ın yolunda dâim olamaz.
Allah hepimize takva, salâhât ve azîmet nasip etsin. Neslimizin yeniden dirilişi ancak bunlarla mümkündür.
Bütün gayret ve himmet bunun için değil mi? Elbette imanlı nesiller yetiştirmek en büyük gayemiz. Bu bilinç ve şuurun oluşması için de ayetler ve hadisler üzerine tefekkür etmeli ve bu minvalde çalışmalar yapmalıyız.
Dipnot:
1- Maide Suresi: 88.