Her şeyin gerçeğini aramak insaniyetin gereğidir.
Akıl sahibi her insan hayatı sorgular, varlığı en ince ayrıntısına kadar tetkik eder. Ne için yaşıyoruz sualini daima kendine sorar, zira bu mesele herkesin en büyük cevaplaması gereken sorusudur. Bunun cevabı malum olsa dahi her kişinin kendine özel cevabı olacaktır.
Bu noktada insan aklıyla fikriyle vereceği cevap gerçeğe yakınlığı kadar onu tatmin eder. Şu hâlde “Hayatta en büyük gerçek nedir?” diye sorduğumuzda önümüze ölüm hakikati çıkar. Zira hayattan daha gerçekçi ve keskindir ölüm.
Resulullah dünya hayatını bir gölgeliğe benzetirken ölümü uyanış olarak tarif etmiştir. Çünkü insan ölmek için doğmuş gibidir. O iki dünyanın hem köprüsü hem düğümüdür. Ebedî hayata göre sadece bir ânı seyyale olan dünya hayatı ölüm karşısında yalnızca bir gölgedir. Gerçek ebedî hayat ise ölüm sonrasıdır.
Yine, Efendimiz (asm), Hz. Ömer’e (ra) “Dünyada garip, hattâ bir yolcu gibi davran” diye öğüt vermiştir. Kendisi de dünya hayatını gölgelenen bir yolcu gibi tarif ederek bize de rotayı göstermiştir.
Efendimiz (asm) “İnsan yanı başında 99 ölüm olduğu hâlde tasvir edilmiştir, bu ölüm tehlikesini atlatırsa ihtiyar olur ve sonunda ölür” buyurur. (Tirmizî).
Demek ki ölüm insana hayatta kalmaktan daha yakın, gelme ihtimali çok yüksek olduğu hâlde insanoğlu hiç ölmeyecekmiş gibi yaşıyor. Hangi vehim ve zan insanı kendine en yakın bir sondan habersiz yaşamasına sebep oluyor. Halbuki insanın sabah dünyada akşam kabirde olma ihtimali bu kadar fazla iken bunu unutması ya da gaflette devam etmesi hem akla zıt hem de gerçeğe tezat bir durumdur.
En vahim olanı ise ansızın ölüm rüzgârının esmesi ile bütün her şeyin yarım kalmasıdır.
Her an ölüm kapıda olmasına ve her şey yarım kalmasına karşılık niçin bu kadar dünyaya sarılmak, ölmeyecekmiş gibi yaşam tutkusu? Belki de kendi gerçeğine en uzak ve ters hâlini sonsuz hayatın mahvolması pahasına sürdürüyor insan.
Ölüm her ne kadar iman ehli için bâkî âleme gitmek ve rahmete kavuşmak olsa da ölümün yüzü soğuk ve ayrılık olduğundan istenmiyor.
Ayrıca inanmayanlar için sonsuz yok oluş olan Ölüm, ehl-i iman için korkuyu tetikleyen bir hesap başlaması ve ölüm acısının her nefis tarafından tadılacak olması.
Bu meyanda Peygamber (asm) ifadeleri dikkat çekici. “Ölüm acısı yetmiş kılıç darbesidir. Ancak Allah salih kullarına bunu duyurmaz.” Bunun gibi diğer peygamberlerin (as) de beyanları bulunmaktadır. Eğer öyle olmasaydı Efendimiz (asm) ölüm anında sekerât çeker miydi?
Şu hâlde hayattan daha gerçek olan ölüm için hazır beklemeliyiz. Ve dahi ümit ile korku arasında kalarak Allah’a yalvarmalı ve sığınmalıyız.
Rabbim hayatta ve ölümde selâmete çıkarsın hepimizi.
Akıbetimiz hayrola inşallah...