AKP ve bilhassa AKMHP ile 12 Eylül Darbesi’ni yapanlar ya da genel olarak darbeciler arasında nasıl bir ilişki ve benzerlik vardır? Yeni Asya’dan Şükrü Bulut AKP’nin 12 Eylül’ün devamı olduğunu yazar durur.
Bizce AKP içinde iki ayrı AKP var. Biri biraz daha demokrasi yanlısı, ama diğeri açıkça demokrasi düşmanı. Ve 15 Temmuz sürecinde MHP’nin devlet içindeki operasyonel gücünün desteğini almış olan ikinci grubun açık galibiyeti görünüyor.
Önce bu cevabımıza yardımcı olmak üzere Wikipedia’nın 12 Eylül maddesinden bazı bilgileri aynen paylaşalım:
***
“12 Eylül 2010’daki referandumda %57,88 ‘evet’ oyu çıktı ve 13 Eylül 2010 sabahından itibaren 12 Eylül’ü yapanlar hakkında suç duyurularında bulunulmaya başlandı. … Yargılandılar… Yıllar sonra, 15 Temmuz 2016 Darbe Girişimi sonrası; Kenan Evren’in ifadesini alan dönemin Ankara Cumhuriyet Başsavcı Vekili, Kenan Evren ve Tahsin Şahinkaya’ya dava açan dönemin Ankara Cumhuriyet Savcısı, açılan davaya ilk bakan hâkimler ve iddia makamında bulunan savcılar, ‘Fethullahçı Terör Örgütü (FETÖ) soruşturması’ kapsamında meslekten ihraç edildi. Daha sonra bazıları yargılandı ve mahkûm oldu.”
***
Şimdi son günlerde sıklaşan garipliklere bakalım: Muhalif siyasetçiler hakkında bazı “güya yargısal” faaliyetler yapılıyor. Soruşturma, gözaltı, tutuklama…
Bir partinin genel başkanı Ümit Özdağ…
CHP Gençlik Kolları başkanı Cem Aydın…
CHP’li Beşiktaş Belediye başkanı Murat Hazinedar’dan sonra Rıza Akpolat…
CHP’li Esenyurt Belediye Başkanı Ahmet Özyurt…
Çok sayıda DEM Partili belediye başkanı…
İlk amaç sayıyı çoğaltıp toplumu duyarsızlaştırmak.
Nitekim hiçbir muhalifin “bu benim de başıma gelmez” diyebileceği bir dönemde değiliz.
O halde arka plandaki amaç muhalefeti kriminalize etmek. Yani muhalif siyasetçiye kriminal imaj yapıştırmak ve gözden düşürerek muhalefetsiz bir iktidar alanı açmak.
Bu iş, Selahattin Demirtaş gibi kıdemli kriminal siyasetçileri içeride tutup dışarıdan kapı açarak ya da Ahmet Türk’ü kayyımla belediyeden Meclise ve oradan hapse kaydırmak biçiminde ve PKK terörü üzerinden muhalefetsiz siyaset kurgulamak suretiyle zaten yapılıyordu. 15 Temmuz siyaseti de bunun bir parçası idi.
Şimdilerde görüldüğü kadarıyla iş başka bir etaba geçti.
***
Ana muhalefetin önceki lideri Kemal Kılıçdaroğlu için soruşturma açılsa ve gözaltı kararı verilse kamuoyu şaşırmayacak.
Burada da anlıyoruz ki alıştırma yapılıyor.
Diğer “küçük” partilerin milletvekili olmayan liderleri ve siyasetçiler için zaten mesele kalmıyor: Gültekin Uysal, Sinan Oğan, Muharrem İnce, Ahmet Davutoğlu, Ali Babacan…
Ardından ana muhalefet CHP’nin Genel Başkanı Özgür Özel bir gece ansızın “suçüstü yapılarak” tutuklansa sesimiz çıkmayacak.
Hiç kimse çıkıp “onların dokunulmazlığı var, bu dediğiniz mümkün değil” demesin. Artık mümkün. Zira 15 Temmuz 2016’dan bir gün sonra Anayasa Mahkemesi’nin iki üyesi Alparslan Altan ve Erdal Tercan evlerinde pijamalarıyla otururken “güya suçüstü” yapılıp ardından tutuklandığında ses çıkarmayan siyaset ve bunu onaylayan “yüksek” yargı o teminatı çoktan bitirdi.
***
İktidar için her yer suç mahalli ve her muhalif suçüstünde!
Bu operasyonel faaliyetleri sadece iktidar medyası hararetle alkışlıyor. İstanbul Başsavcısı Akın Gürlek hakkında sosyal medyada yapılan paylaşımlar bunu göstermek açısından yeterli.
Millet şaşkınlıkla izliyor. Manasını bulmaya çalışıyor. Evet, muhalefet neredeyse yekvücut olmuş durumda. Ama etkisiz elemanlarla dolu bir kaptansız gemi. (% 48’e ulaşmış olan Altılı Masa’yı yeniden kurmak şart.).
O halde geriye tek örnek kalıyor:
12 Eylül 1980 gecesi siyaseti biçip TBMM’yi kapatan ve iktidarı deviren darbeciler, sonrasında muhalif muvafık demeden bütün siyasetçilerin ağzını bantlayıp önce Hamzakoy’a ve sonra Zincirbozan’a açık hava hapishanesine koymuşlardı.
***
Şimdilerde birileri her yeri Hamzakoy her yeri Zincirbozan yapmaya çalışıyor.
Yani 12 Eylül tam gaz devam ediyor.
Aynen o zamanki gibi, lafız mananın zıddı: Hür basını ve sivil toplumu ve dolayısıyla demokrasiyi öldürenler demokrat geçiniyor. Hem de antidemokrat dindarların desteğiyle…
AKP’li siyasetçinin kusursuz olmadığı ve onların suçlarının hesabının yargı eliyle değil sarayda görüldüğü de açık. Aynen 12 Eylül sonrasındaki karargâh gibi. Ve buna yargı bağımsızlığı ve demokrasi deniyor!