11 Ocak günü sabah 06:50 treni ile Ankara’dan İzmit’e gidip akşam 19:51 treni ile dönmüş olan bir dostumuz anlatıyor:
“Hocam siz bu işlerle ilgilisiniz. Yazıyorsunuz ve muhataplarınız da sizi dinliyor. Bunu da yazın. Sabah birinci vagonda yolcuların suratı genellikle ekşiydi. Biz ikram edilen meyve suyuna ve ikram eden ekşi suratlılara yorduk, ama galiba bundan ibaret de değildi. Tavan ekranının alt satırındaki saat daima geri kalıp sonra birden bire her nedense ileri atlıyordu. Her halde diğer vagonlardaki gösterge panellerindeki saatler de böyleydi. Yani saate bakanların kafasını karıştıran bir durum vardı. Akşam dönerkenki birinci vagonda da ekranlar yol boyunca CHECKSUM D8 ile biten uzun bir hata kodu gezdirivermekten başka bir şey göstermedi. Fotoğraflarını verebilirim. Hoparlör sistemi kesintili ses veriyordu. Ses kaydı aldım, dinletebilirim. Wifi sistemi de aynı şekilde hata veriyordu. Koltuklar oldukça kaygandı ve tren fren yaptıkça yolcular kaymamak için kendisini bedavaya yoruyordu. Business Class’ta bunlar oluyorsa, 2. mevkide kim bilir neler oluyordur? Hele İzmit platformunda tamirat sebebiyle açılan çukurlardan etrafa saçılmış halde duran döşeme taşı parçalarını ve sivri vida uçlarını görenler, ‘Bunlar gece vakti insanların ayağına takılabilir ve düşebilirler, tedbirini alalım’ diyen bir yetkilisi yok mudur bu istasyonun diye de kendi kendine soruyordu.”
Biz aracıyız. Amacımız Türkiye Cumhuriyeti Devlet Demiryolları İşletmesinin ve Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı yetkililerinin dikkatini çekmek. Daha öncekiler gibi, cevap gelirse elbette seve seve yayınlarız.
Hep yazıyoruz. Devlet demek denetim demektir.
Hızlı tren için güvenlik fevkalâde önemlidir. Ama bir seyahatte -basit de olsa- bu kadar hata gören bir yolcunun içi, trenlerin güvenliği konusunda ne kadar rahat olabilir ki?
Bu arada yer gelmişken şunu da yazalım:
15.02.2024 tarihli “Yol halleri” başlıklı yazımızda İstanbul-Ankara otobanında Adapazarı Hendek’teki Parkshop adlı AVM-tesisin mescidinin bakımsızlığını ve sahipsizliğini yazıp Karayolları Genel Müdürlüğünden yardım istemiştik.
O yazıdan sonra KGM yetkilileri devreye girmiş olmalı ki yakın zamanda tekrar uğradığımızda gördüğümüz manzara iç açıcıydı. Tesisin mescidi temizlenip kısmen yenilenmiş ve neredeyse pırıl pırıl olmuştu. Demek, istenince oluyor.
İlgililere teşekkür ediyoruz. Ancak bir hususu da hatırlatmak istiyoruz.
Bu mescid temiz hale gelmiş, tamam ama öyle kalacağının garantisi yok ve galiba da kalmayacak. Zira Ankara İstanbul otobanının iki yüzüncü kilometresindeki “…de” adlı tesisin mescidine bakan herkes görebilir ki orasıyla ilgili olarak henüz basından birileri bir yazı yazıp ilgililerin dikkatini çekmemiş(!). Ve galiba bizim bu yazımız bir ilk olacak.
Örnekler de çoğaltılabilir.
Elbette doğrusu şu:
Bu basit işlerin denetimi, herhangi bir şikâyete gerek kalmadan, bir sistem dahilinde ve kendiliğinden yapılıp yürütülüyor olmalı.
Ama galiba bu başarılamıyor. Öyle olsaydı böyle olmazdı!
Tekrar edelim: Devlet demek önce denetim demektir.
Yapıcı eleştiriye kızan devlet yöneticilerinin kulakları çınlasın.
İşinin hakkını verenleri de elbette tebrik ederiz.