Demokrasi ile idare edilen ülkelerde kimse seçimlerden vazgeçemez.
Serbest seçimlerin olmadığı yerlerde de zaten kimse ‘miletin tercihi’nden bahsedemez. Aynı şekilde ‘tek adaylı seçim’ de şeklen seçim olsa da arızalıdır, tercihlerin tecelli etmesine manidir.
Tabiî ki buradaki kayıt, ‘ikinci bir adayın aday olmasının yasaklanması’ ile ilgilidir. Yoksa seçim olur, isteyen herkes aday olabilir; ama kimse aday olmak istemeyebilir. Eskiden bazı köylerde böyle hadiseler yaşanır ve muhtar olacak kimse çıkmazdı. Hatta bazı dernekler ‘başkan’ bulmakta zorlanır; çünkü dernek başkanı demek bir bakıma ‘cebinden para harcayan kişi’ anlamına gelir. Eğer gerekirse para harcamayı da göze alan biri bulunamazsa, dernekler sıkıntıya girer ve başkan seçmekte zorlanır.
Partiler için de hadise kısmen böyledir. İktidar partilerinde çok sayıda aday çıkarken, muhalefette olan partilerde; hele hele ilçelerde ‘başkan adayı’ bulmak kolay değil. Nitekim mahallî idareler ya da genel seçimlerde seçime katılan çoğu parti, aday listesini dahi dolduramaz ya da zorlanır.
Bazı mı desek, çoğu mu desek son zamanlarda parti il ve ilçe seçimlerinde ‘merkez’in önceden belirlediği aday dışında ikinci bir adayın çıkması neredeyse ayıp karşılanıyor ve ‘kavga’ sebebi oluyor. Hele hele iktidar partisinde il ya da ilçelerde ikinci bir kişinin il ya da ilçe başkanlığına adaylığını ilân etmesi fiilen imkânsız hale gelmiş. Yakın zamanda Adıyaman’da bu yaşandı. Sosyal medyaya yansıdığı üzere Adıyaman il başkanlığına adaylık için kongre günü gerekli belgeleri hazırlayıp ‘divan başlanlığı’na sunan iktidar partisi mensubu avukatın adaylığı kurallara aykırı bir şekilde reddedilmişti.
İktidar partisinin Sivas il başkanlığı seçiminde de kongrede benzer şekilde tartışmalar yaşanmış. Yine sosyal medya ve televizyon haberlerine yansıdığına göre kongrede ‘ikinci aday’ olan kişinin adaylığı kabul edilmemiş. Ayrıntıları elbette bilmiyoruz, belki bizi de ilgilendirmez; ama bir siyasî partinin il ya da ilçe kongresinde ‘ikinci bir aday’ın çıkmasının fiilen yasak olması akılla, iz’anla, siyaset ya da başka bir şeyle izah edilebilir mi? Elbette kendileri bilir, ancak önceden belirlenen tek adayla seçim yapılmasına ‘seçim’ demek zor. Nasıl bir siyasî anlayış var ki, ‘ikinci bir ismin’ aday olmasına dahi tahammül edilemiyor?
Bu yaklaşım esasında hangi siyasî parti olursa olsun onu içten içe çürütür ve çökertir. İkinci ya da üçüncü kişilerin aday olması görünüşte partiyi ve kongreyi karıştırmış olsa bile temelde partiyi daha sağlam ve güçlü hale getirir. Zaten siyasî partiler özü itibarıyla ‘yarış’ yerleri değil mi? Rekabetin yasaklandığı bir yapı ne ölçüde siyasî pati olabilir?
Tekrar ifade etmekte fayda var ki, ‘ben’i hiç ilgilendirmese de mesela iktidar partisinin daha kongre günü gelmeden İstanbul için ‘yeni il başkanı’nı ilan etmesi kendilerine fayda verir mi? Hemen her kongresi ‘kavgalı’ geçen muhalefet partisinin ‘parti’ olarak ayakta kalması biraz da bu ‘kavga ve yarış’a bağlı olmasın?
Milletin tercihlerini dikkate almayan siyasî partiler en ya da geç ‘kaybedenler listesi’nde yerini alır vesselam.