Asıl branşım olan “tarih” ile ilgili bilgilerden sonra en fazla önem verdiğimiz konu “okumak”tır.
Zira, yakînen biliyoruz ki, ümmet olarak en büyük zaafımız bu meselede temerküz ediyor. Biliyoruz ki, maddî-manevî ilerlemenin yolu yine okumaktan geçiyor.
Burada şunu da ifade edelim ki, ümmî olan yani okuma-yazması olmayanlar, okumalara teveccüh ederek, yani okunanları dinleyerek onlar da aynı “okuma” halkasına dahil olmuş sayılırlar.
«
Hepimizin dahil olduğu şu âhirzaman ümmetine ilk vahiy ile gelen ilk emrin ve ilk mesajın “Oku!” diye başlaması, şüphesiz çok mühim ve pek kıymetli bir mesele ile karşı karşıya olduğumuzu gösteriyor.
Okumanın yanı sıra, ayrıca düşünmemiz, akıl etmemiz, tedbir almamız, tefekkür ibadetini yapmamız da öğütleniyor.
Çünkü, okuyarak ve düşünerek hareket edenler, evvelâ insan olarak kendilerini tanımış olurlar. Kim olduklarını, nereden geldiklerini, nereye gideceklerini ve bu dünyada asıl vazifelerinin ne olduğunu öğrenmiş olurlar.
Ki, bu suâllerin cevabı, insan olan insan için en mühim, en hayatî ve en muazzam meseleler manzumesidir. Aksi halde, insanın hayvandan, nebattan, hatta taştan ne farkı kalır ki…
«
Demek ki, bizim için en mühim mesele okumak ve okumayı alışkanlık hâline, hatta bir hayat tarzı hâline getirmektir.
Bunu başarıyla sürdürebilenler, hangi din ve milliyetten olursa olsun, medenî âlemde ve dünya hayatları itibariyle terakkî edebiliyorlar. Okumanın yanı sıra ilerisini, yani ölümden sonrasını da düşünenler, hayatını ona göre tanzim etmek şartıyla, her iki dünyada da huzur ve saadete nail olma şansına sahip olabiliyorlar.
Buna göre, en güzel, en doğru, en lüzumlu, en selametli okumalar, temel kitabımız olan Kur’ân’ın hem lâfzını okumak, hem de mânasını yansıtan tefsirini mütalaa ederek okumaktır.
İşte, bu tarzdaki okumalar, ufkumuzu açıp genişletir. Latîfelerimizi kâmil manada tatmin eder. Nefis terbiyesiyle irademizi kuvvetlendirir. İmandan sonra takva ve amel-i salih esaslarını hayatımızın merkezine yerleştirir.
«
Okumak, ümmetin her ferdi için zarurî bir ihtiyaçtır. Şüphesiz, insan olarak başka şeylere de ihtiyaç duyar veya hayatımızda yaşarız bunları: Gülmek, ağlamak, üzülmek, düşünmek, meşru dairedeki keyifleri yaşamak gibi…
Şu var ki, Kur’ân-ı Azimü’ş-Şân’da düşünmeye dair daha fazla tahşidat var: Düşünmüyor musunuz? Akletmiyor musunuz? Tedbir almıyor musunuz? Tefekkür etmiyor musunuz? Vesaire…
Zaman gösterdi ki, ağlayıp ağlatmayı merkeze alanlar, bir noktadan sonra daha fazla ileri gidemiyor; aksine, karamsarlıkla geriye doğru saymaya başlıyor. Keza, kahkahalı güldürmeyi öne çıkaranlar da, bakıyorsunuz zamanla bir kısmı şarlatan olup çıkıyor.
Tabiî, tebessüm etmek ile kahkahalı gülmeleri birbirine karıştırmamak lazım. Rivayetlere göre, mütebessim olmak tavsiye edilmiştir.
«
Rabbimizin bize ihsan etmiş olduğu bütün duyguları, yerine ve zamanına göre meşruiyet içinde yaşayabiliriz. Mühim olan, bunları dozunda, ayarında, kararında yaşamaktır. Şayet, okumayı ve düşünmeyi ön planda tutabilirsek, hayat yolculuğumuzun daha güvenli, daha feyizli ve çok daha bereketli geçeceği muhakkaktır.