Cenab-ı Allah kâinatı yarattığında, orada yaşayacak insanların, nebatatın, hayvanların ve cansızların uyacakları düsturları, kâinatın işleyişini fıtratlarına yerleştirmiştir.
İnsanların dışındaki mahlûklar vazifelerini eksiksiz olarak yerine getiriyor. İnsana ise akıl, duygu, cüz-i irade ile birlikte, dağların bile taşımaktan korktuğu enaniyet verilmiş. İmtihan gereği ifrat, tefrit, vasat çerçevesinde uyulması gereken kurallar da Kur’ân-ı Kerîm ile bildirilmiştir.
Yaratıldığından bu yana, doğmasında ve batmasında bir saniye bile şaşmayan güneş, vakti göstermede en küçük bir sapma olmayan ay ve yıldızlar...
Hızları farklı, yönleri farklı, kütleleri farklı olmasına rağmen, kâinat kurulduğundan bu yana yaratılış kanunlarından hiç şaşmayan sayısız yıldızlar ve gök cisimler...
Bediüzzaman “Eğer kâinattan bir dakikacık olsun o nisbet-i kayyumiyet kesilse, kâinat mahvolur”1 diyerek, akıl sahiplerine hitap etmiş. Kâl-u belâda, Allah (cc) ın “Sizin Rabbiniz kim?” sualine karşılık, “Benim Rabbim sensin” diyerek söz veren bir ruha sahip olan insanın geni, mayası, oluşumu, kıyamete kadar insanı takip edecek.
Allah (cc), Kur’ân-ı Kerîm’de insanın yaratılış gayesini şu ayetle bildiriyor: “Cinleri ve insanları ancak Bana iman ve ibadet etsinler diye yarattım”2
Yaratılış gayesini unutan insanoğlu daha fazla dünyalık elde etme maksadıyla hırs gösterip Allah’ın kâinata koyduğu kanuna muhalefet edercesine ürünlerin genlerini değiştirdi ve bunun sonucu olarak birçok hastalığın çıkmasına vesile oldu. Oysa yaptıkları şeytana uymaktan başka bir şey değildir. Allah Kur’ân-ı Kerîm’de şöyle buyuruyor: “...ve şeytan dedi ki; ben onlara emrederim, onlar da Allah’ın yarattığını bozup değiştirirler”3
Asırlardır Kur’ân ayetlerine muhalefet etmek, ayetleri değersiz kılmakla uğraşan zındıka komiteleri “Ey insanlar! Biz sizi bir erkekle bir dişiden yarattık…”4 emr-i ilahisinde geçen erkek-dişi kavramlarını malum komitelerin dayatması olan uluslararası sözleşmelerle (İstanbul Sözleşmesi gibi) güya üçüncü bir cinsiyet gibi “toplumsal cinsiyet” olarak dayatma gayretleri de geri dönülmez bir felaketle sonuçlandığı görülüyor.
Hâsılı kelam; Allah’ın kâinata koyduğu kevnî ve kelamî şeriat (Kur’ân) asla değiştirilemez.
Dipnotlar:
1- Lem’alar, s. 642.; 2- Zariyat Suresi: 56.;
3- Nisa Suresi: 119.; 4- Hucurat Suresi: 13.