Hayatlarını insanlığın huzur ve saadetine adayan büyük âlimlerin gaye-i hayalleri vardır.
Bu arzularına ulaşmak için ise hayatları dâhil her şeylerini feda etmeye hazırdırlar. Bu büyük âlimlerin biri de hiç şüphesiz Bediüzzaman Said Nursi’dir.
Pekâlâ, Üstadın en büyük gaye-i hayali neydi? 1907 yılında İstanbul’a gelen Bediüzzaman Hazretleri geliş sebebini, İki Mekteb-i Musibetin Şahadetnamesi 11. Bölümünde şöyle anlatıyor:
“…Kürtlerin hal-i perişaniyetlerini görüyordum. Anladım ki dünyevî saadetimiz, bir cihetle fünûn-u cedide-i medeniye ile olacak. O fünûnun da gayr-ı müteaffin bir mecrası ulemâ, bir membaı da medreseler olmak lazımdır. (…) O vesaik (yani ispatlı deliller) ile Dersaâdet’e geldim. Saâdet tevehhümü ile.”
Padişah ile görüşmek için yaptığı müteaddit müracaatlarından bir netice alamayınca, kendisine padişah tarafından bir miktar altın verilir, bunu da “Ben maaş dilencisi değilim” diyerek reddedince tımarhaneye gönderilir.
Daha sonraki padişah Sultan Reşat ile Kosova’ya üniversite temeli atmak için giderlerken, “Şark böyle bir darülfünûna daha çok muhtaçtır…” der ve padişahtan vaad alır. Balkan harbinden sonra Kosova Osmanlı’dan ayrılınca oraya ayrılan parayı “Şark Darülfünûnuna veriniz” talebi de kabul edilir.
Van gölü kenarında Atremit’te darülfünûnun temeli atılır. Harb-i Umumi çıkar, tekrar geri kalır.
Buraya kadar Bediüzzaman’ın gaye-i hayalinin din ve fen ilimlerinin birlikte okutulacağı bir Üniversite kurulması yolunda verdiği mücadeleyi kısa da olsa anlattık.
Emma ba’d, (esas meseleye girelim).
“Bir zaman sonra, Mustafa Kemal, iki defa şifre ile Van vilayetinin eski valisi ve benim dostum Tahsin Bey’in vasıtasıyla, beni, Hutuvatt-ı Sitte’ye mükâfaten taltif için Ankara’ya celp etti; gittim. Şeyh Sünûsî Kürtçe lisanı bilmediğinden, beni onun yerinde üç yüz lira maaşla Vilayât-ı Şarkîye Vaiz-i Umûmîsi, hem mebus, Diyanet Riyaseti Dairesinde, Dar-ül Hikmet azalarıyla beraber eski vazifem ile memnun etmek ve benim Van’da temelini attığım Şark Darülfünûnuna Sultan Reşat’ın verdiği on dokuz bin altın lira, iki yüz mebus içinde yüz altmış üç mebusun imzasıyla yüz elli bin banknota iblağ edilerek kabul edildiği halde; BEN BEŞİNCİ ŞUA ASLININ VERDİĞİ HABERİN BİR KISMINI, ORADA BİR ADAMDA GÖRDÜM. Mecburiyetle o çok ehemmiyetli vazifeleri bıraktım.” Ve bu adamla mukabele edilmez, başa çıkılmaz“ diye dünyayı ve siyaseti ve hayat-ı içtimaîyeyi terk edip, YALNIZ İMANI KURTARMAK YOLUNDA VAKTİMİ SARF ETTİM”1 der, Ankara’yı terk ederek, Van’a döner.
Üstad Hazretlerine bu kadar yetkili vazifeler ile teçhiz edilmiş ve yüksek maaşlar verildiği halde, ki böyle bir yetki ile gaye-i hayali olan üniversiteyi rahatça yapma imkânı da var iken, onu bütün bu gaye-i hayalinden vazgeçiren şey ne idi? İslam Deccalı Süfyanı orada görmüş ve tanımış olmasıdır.
İşte bu paragraf Nur talebelerinin hatta bütün Müslümanların hiç unutamayacağı bir mihenk ve hizmetimizdeki yol haritasının birinci basamağı olması lazım.
Dipnot:
1-ŞUALAR, s.564