"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Asr-ı Saadet’ten ihlâs örnekleri (2)

Mustafa Er
08 Ocak 2025, Çarşamba
Asr-ı Saadet’ten ihlâs örneklerine “Kuvvet” kelimesi ile devam ediyoruz. Cümlemiz ise şu şekilde: “Bu dünyada, hususan uhrevî hizmetlerde en büyük bir kuvvet, ihlâstır.”

Kuvvetin kelime manası, itme ve çekme gücü olarak lügâtlerdeki yerini almıştır. Günahlardan, dünya malından, kısaca masivâdan içtinap gücü, emirlere ve vazifelere sarılma gücü diyebiliriz. Hakikatte ise kuvvet; bildiğiniz gibi Allah’ın sonsuz kudretidir. Üstadımızın tabiriyle; “Gel! Bu zamandan tecerrüd edip, fikren Asr-ı Saadet’e ve hayalen Ceziretü’l-Arab’a gidiyoruz.”1 İhlas’a kuvvet nazarıyla bakıyoruz.

Asr-ı Saadet’ten Hz. Mus’ab B. Umeyr’in hayatına uzanalım. Mus’ab’ın ailesi çok zengindir. Mekke’nin en gösterişli ve büyük evlerinden biri onlarındır. Evin en küçük oğludur. Her şeyi özeldir: Giydiği elbiseler, ayakkabılar, sürdüğü kokular… Meselâ; ayakkabıları Yemen’de özel yaptırılır ve sadece o giyerdi. Her türlü dünyalık elinin altındaydı. İşte Musa’ab’ın böyle bolluk ve refah içerisinde bir dünya hayatı vardı.2 Sonra ne mi oldu? İslâmla şereflenen Mus’ab, nefsin hoşuna giden ne varsa arkasında bıraktı. Dünyalık bütün zevkleri elinin tersiyle itti. O, elinde bulunan ne varsa Allah rızası için bıraktı. İşte ihlâs, böyle bir kuvvettir. İhlâstaki kuvvet, fedakârlığın anahtarı olmuştu. İşte Hz. Mus’ab B. Umeyr de öyle biri idi.

Efendimiz (asm), onu Kur’ân öğretmeni olarak o zamanki adıyla Yesrib’e gönderdi. O vazifesinde o kadar ihlâslı idi ki; ihlâsın verdiği kuvvetle hâlen ve kàlen İslâm’ı anlattı. “Medenîleri ikna söz iledir” kaidesince Yesrib’in Medine olması için büyük bir gayret ve sükunet ile Yesrib’e iman tohumu ekti. Kısa bir zaman diliminde İslâm’ın, imanın konuşulmadığı ev bırakmadı. İslâm, büyük bir hızla Yesrib’de yayılmaya başladı. Bu ihlâsın kuvveti değil de nedir? Az amelle büyük işlerde muvaffak olmak ihlâs kuvvetinden başka ne ile açıklanabilir. Bediüzzaman Said Nursî’nin tabiriyle; “Bu hizmetimizde bir parça ihlâs, bu dâvâyı ispat eder ve kendi kendine delil olur. Çünkü, yirmi seneden fazla kendi memleketimde ve İstanbul’da ettiğimiz hizmet-i ilmiye ve diniyeye mukabil, burada, yedi sekiz senede yüz derece fazla edildi.”3

Mus’ab B. Umeyr’e dönelim. Mus’ab, Yesrib’te olanları anlatınca, “İmanın ulaşmadığı, konuşulmadığı tek ev kalmadı” deyince, Peygamber Efendimiz (asm) öyle bir sevindi ki: “Ey Mus’abü’l-Hayr! Ey hayırlı Mus’ab! Desene Allah(cc) senin elinle Yesrib’e hayrı ulaştırdı” dedi.4 Zira, muvaffak olmak ayrı, makbul olmak ayrıdır. Mus’ab B. Umeyr; ihlâsın kuvvetiyle hem vazifesinde muvaffak, hem de Allah (cc) katında ameli makbul olmuştu. 

Bedir Harbi’nden bir anekdot ile devam edelim. Mus’ab’ın ağabeyi Ebu’l-Aziz b. Umeyr esir alınmıştı. Mus’ab, ağabeyini esir alan Müdlic b. Nadha’nın yanına koşarak şöyle dedi: “Ey Müdlic! Esirini sıkı bağla, onun annesi Mekke’nin en zengin kadınlarından biridir. Senin esirin çok iyi para eder.” Aziz; öz kardeşi Mus’ab’ın bu sözlerini duyunca şok olur: “Ey Mus’ab! İnsan öz kardeşine bunu yapar mı?” Mus’ab’ın verdiği cevap çok manidardır: “Benim kardeşim sen değil; seni bağlayan şu Medineli’dir. Bizi kardeş yapan aynı anadan, aynı babadan olmamız değil; aynı Allah’a ve aynı Peygamber’e (asm) inanmamızdır” İşte tahkikî iman, ihlâs, samimiyet budur. Rabbimiz, Bedir gününe Kur’ân-ı Kerîm’de “Yevmü’l-furkan”5 demiştir. İman ile inkârın, ihlâs ile riyanın ayrımının yapıldığı gün. İşte Mus’ab, Ensar’ı öz kardeşine tercih ediyordu. Çünkü Kur’ân böyle emrediyordu.

Son olarak Uhud’a gidelim. Uhud meydanında Peygamber Efendimizi (asm) arayan müşrik İbni Kamia, Mus’ab b. Umeyr’i Peygamberimiz (asm) zannetti. Mus’ab’ın sağ koluna bir darbe indirdi. Acılar içinde kalan Mus’ab, sancağı sol eline aldı, sol koluna darbe alınca göğsüne sıkıştırdı sancağı. Başına darbe alınca Mus’ab, yığıldı Uhud’un meydanına. İbni Kamia bastı narayı: “Muhammed öldü, Muhammed’i öldürdüm!” dedi. Bunu duyan Mus’ab, başını toprağa gömdükçe gömüyordu. Eğer Mus’ab’ın, Peygamber Efendimiz olmadığı anlaşılırsa, İbni Kamia ve onun gibiler, yeniden Peygamber Efendimizin (asm) peşine düşecekti. Şehadete yürürken, İslâm’ın sancağını bırakmadığı gibi, Peygamberimizi (asm) korumak için de elinden geleni yapıyordu. Çünkü; kuvvet hakta ve ihlâsta idi. İşte Mus’ab b. Umeyr böyle biriydi. Allah (cc) ondan ebeden razı olsun. (Amin)

Unutmadan; ihlâslı bir dirhem amel, ihlassız yüz batman amele müreccahtır.

Dipnotlar:

1- Onuncu Söz, 5. Hakikat, s. 90.

2- Siyer Yayınları, Sahabe İklimi 2, Temmuz 2019.

3- Lemalar, 21. Lema, Üçüncü Düsturunuz, s. 277.

4- İbni Sa’d, Tabakat, III, 127; İbn Esir, Usdü’l Ğabe,V,175.

5- Enfal Suresi: 41.

Okunma Sayısı: 742
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı