21. Lem’a olan İhlâs Risalesi’nde geçen, aşağıda yazacağım dikkat çekici ve hayret verici cümledeki her bir kelimeyi; Asr-ı Saadet’ten örneklendirmeye çalışacağız. Bir yazı dizisi şeklinde oluşturmayı planlıyoruz. Allah (cc) muvaffak eylesin. (Amin)
Evet Üstad’ımız;
“Bu dünyada, hususan uhrevî hizmetlerde en mühim bir esas, en büyük bir kuvvet, en makbul bir şefaatçi, en metin bir nokta-i istinad, en kısa bir tarik-i hakikat, en makbul bir dua-i manevî, en kerametli bir vesile-i makasıd, en yüksek bir haslet, en sâfî bir ubudiyet, ihlâstır.” diyor.1 Bu cümleden hareketle ilk olarak “esas” kelimesini nazara vermek istiyoruz. İlk cümlemiz ise “Hususan uhrevî hizmetlerde en mühim bir esas ihlâstır.”
Asr-ı Saadet’ten Ammar Bin Yasir’in hayatından bir kesit sunalım ve “esas” olanı yakalamaya çalışalım. Ammar ve ailesinin iman ettiği duyulunca; tehditler, baskılar ve en sonunda da işkenceler başlamıştı. Akılların almayacağı işkencelere maruz kaldılar. Ammar bin Yasir’in annesi Hz. Sümeyye, gözleri önünde kocası ve oğlu şehit edildiği hâlde davasından vazgeçmedi. Zalim Ebu Cehil’in yaptığı işkenceler ve söylediği ahlâksız sözlere aldırış etmeyen Sümeyye annemiz, Ebu Cehil tarafından Hz. Ammar’ın gözleri önünde mızraklanarak şehit edildi. Kardeşi, babası ve annesi şehit edilen Ammar, işkenceler yüzünden bir gün öyle bir hâle geldi ki artık dayanamadı ve müşrikleri memnun edecek sözler söyledi. Lat ve Uzza’yı övdü, Efendimiz’e (asm) karşı kötü sözler söyledi. Bunun üzerine Ammar’ı serbest bıraktılar. Ammar, gözyaşları içerisinde Efendimiz’e (asm) gelmiş: “Yâ Resulullah! Ben çok büyük bir suç işledim. Rabbimi ve seni hoşnut etmeyecek sözler söyledim’’ demişti. Efendimiz (asm) mübarek elleri ile Ammar’ın gözyaşlarını silmiş, başını göğsüne doğru yaklaştırmış, “Sen o sözleri söylerken kalbin ne diyordu?” diye sormuştu. Ammar da, “Ya Resulullah! Vallahi kalbim iman ile doluydu” demişti.
Efendimiz (asm) bu cevap karşısında memnun olmuş: “Sen söylediklerinden mesul değilsin, aynı işkenceleri bir daha görsen, yine aynı sözleri söyleyip, onların baskılarından kurtulabilirsin” demişti. Lakin Ammar, yine işkencelere maruz kalsa da bir daha bu sözleri söylememişti.
Bu hadiseden sonra Nahl Suresi’nin 106. Ayeti nazil olmuştu. Bu ayette Rabbimiz diyordu ki; “Kim iman ettikten sonra Allah’ı inkâra saparsa -kalbi imanla dolu olduğu hâlde baskı altında kalanın durumu müstesna olmak üzere- kim kalbini inkâra açarsa işte Allah’ın gazabı bunlaradır; bunlar için çok büyük bir azap vardır.”2
Hz. Ammar Bin Yasir ve ailesinin hayatı ibret alınacak hadiselerle doludur. Yukarıda kısaca bahsedilen örnekten yola çıkarak elde edeceğimiz bir ders; “esas” olanın gönülde var olanın mahiyetidir. Onun imanı ve ameli o kadar ihlâslı idi ki; Allah (cc) onu ayetiyle teskin etmiştir. Hz. Ammar (ra) da hayatının geri kalanında, nice cihadlara katılmış, İslâm’a nice hizmetler etmiş, Cennetin özlediği kişi hâline gelmiştir. Cennetle müjdelenmiştir.
Biz de uhrevî hizmetlerimizde küçüğüne büyüğüne bakmadan, elimizden geldiğince, işin esasına yani özüne odaklanıp, sırf ve yalnızca emr-î İlâhî’yi düşünüp ve O’nun (cc) rızası için amelde bulunalım. Unutmayalım ki; İhlas yalnızca Allah (cc) tarafından bilinir ve ölçülür. Yine unutmayalım ki Üstad’ımızın tarifiyle;
“İhlâslı bir dirhem amel, ihlâssız yüz batman amele müreccâhtır.”
Dipnotlar:
1- Lemalar, s. 274.
2- Siyer Yayınları, s. 366-367.