Başlıktaki ifadeyi sağlam zemine oturtan en veciz ifadelerden biri şudur: “Kuvvet haktadır ve ihlâstadır. …Bütün kuvvetinizi ihlâsta ve hakta bilmelisiniz.”
İhlâs Risâlesi’nde zikredilen bu ifade, bize ayrıca şu dersi veriyor: Hak ve ihlâs Kurân’a ve Nübüvvete dayanır; güç ve kuvvet ise, Kurân ile barışık olmayan felsefeye istinad eder. Bu bozuk felsefeye göre “Hayat bir cidal ve çarpışmaktan ibarettir.”
“Kuvvet haktadır; hak kuvvette değildir” diyen Kurân’a ve Nübüvvetin kudsî ölçüleri, herkes ve her canlı için “hayat hakkı”nı öncelikli görür ve hayatın dengesini sağlamayı hedef alır. Onunla muaraza eden bozuk felsefe ise, hayatı esasını “gücü yeten yetene” prensibine bina etmeye yönelir. Bu da, hayatın dengesini bozar, huzura darbe vurur, dünya hayatını cehennemî bir azaba çevirir.
«
Ne yazık ki, hak ile kuvvetin sıklıkla yer değiştirdiği bir dünyada yaşıyoruz. Dahası, dünya hayatının da en çetin, en sıkıntılı vetiresinden geçiyoruz.
Yine de, kendimizi bu azap verici gidişata kaptırmamalıyız. Zira, şuna kat’i bir surette inanıyoruz ki: Hak, daima üstündür. Makamı yücedir. Kuvvet ise, ona nisbeten aşağıdadır. Dolayısıyla, kuvvet hakkına yerine geçemez ve geçmemeli.
Onun için, kuvvet daima hakta olmalı, hukukta olmalı ve temel hukuka dayalı kànunun elinde olmalı.
Ne var ki, şu dünyada, bilhassa yaşadığımız devirde bu hakikatli ölçülere riayet edilmesi bir hayli zorlaşmış durumda. Zira, bir idare sanatı olan siyaset, günümüz dünyasında kizbe, yalana, aldatmaya o kadar çok revaç vermiş ki, doğruluk, yalana nisbeten âdeta can çekişiyor.
«
Siyaset yalancılıkla omuz omuza gelince, kuvvet topuzu da hak ve hakikati ezmeye yöneliyor. Dahası, siyaset topuzunu el geçirme ve elde tutmak için, neredeyse her yol mübah görülmeye başlanıyor.
Bu noktayı biraz daha açmak gerekirse, şunları söylemek mümkün. Eline “siyaset topuzu” denilen o şaibeli kuvveti geçirenler, hak-hukuk ölçüsünü bir yana bırakabiliyor. Ardından, ekseriyetle kendinden olmayan, yahut saltanatına destek vermeyen hemen herkesi hedef tahtasına koymayı temel bir politika haline getiriyor.
Bu politikanın bir neticesi olarak da, toplumu ayrıştırıp kutuplaştırmaya çalışıyor. Vatandaşları kendi kafasına göre kategorize ediyor. Dahası, kendi tarafında olmayan hemen herkesi düşman gibi görmeye başlıyor. Bu sebeple, başkasına damga vurmaktan çekinmez bir hale geliyor.
«
Şu kudsî hakikati de unutmamalı kı, denilmiş: “Zalim Allah’ın kılıcıdır, onunla önce intikam alır, sonra da döner ondan intikam alır.”
Hem âyet, hem de rivâyetle tahkim edilen bu hakikatli sözden aldığımız ilhâmla, biz de bir zamanlar şu mısraları terennüm etmiştik:
Zulmetme vatandaşına,
Belâ açılır başına,
Bir zalim çıkar karşına,
O da sana çatar bir gün.
«
Elhasıl: Hak daimî, kuvvet ise geçicidir.
Hakka dayananlar, başlarına ne gelirse gelsin, daima huzur içinde yaşar. Kuvvete dayananlar ise, daimî bir endişe ve huzursuzluk içinde debelenir durur. Çünkü, günün birinde o kuvvetin elinden çıkacağını, başkasının eline geçeceğini düşünür. Bu yüzden huzuru kaçar, hâkimiyeti müddetince korku ve tedirginlik içinde yaşar.