Sağlıklı bir hayat yaşayabilmenin temel prensiplerinden en önemlisi, bilgi kaynaklı soruşturma ve bu bilgilere dayanan uygulama kararlılığıdır.
Fertler bu kurallara uymakla yalnızca kendi sağlıklarını korumakla kalmaz, aynı zamanda çevrelerindeki insanların sağlığına da değer vermiş olurlar. Bu kurallı davranışın sürdürülmesi organizmanın yıpranmasını da önlemiş olacaktır. Sağlığın korunması elbette bilgi, emek, azim ve sebatla gerçekleştirilebilir. Bilgi donanımlı bir gıda araştırıcısının, sağlıklı beslenme bilgilerini güvenilir kaynaklardan arayıp, bulması gerektiği gibi, bu bilgileri çevresine aktarabildiğinde, daha da değerli olacaktır. Zira zamanımızda beslenme ihtiyacı, sayılamayacak karmaşık maddelerin harmanlanması ile elde edilen ve lezzetli bir hale getirilerek, çekici bir sunumla tüketime gönderilen ultra-işlenmiş gıdalardan karşılanmaktadır. Onun için sağlığımızı kolay elde edilebilen lezzetlere feda etmemeli, aksine bir sağlıklı hayat prensibi olarak korumalıyız. Kendimize verdiğimiz değer ölçüsünde bu konu önem kazanmaktadır. Zira ne yiyorsak oyuz; yediklerimiz sadece bedenimizi değil, kişiliğimizi ve genetik yapımızı da etkilemektedir.
Kendimizi sağlıklı hissetmemiz ve kronik hastalıklardan korunabilmemiz için besin maddeleri ve hayat tarzımız arasındaki ilişkiyi bilmemiz gerekir. Oysaki “Vücudumuzun nasıl çalıştığı” çoğumuza yeterince öğretilmemiştir. Çoğumuzun elinde kendi vücudumuza dair bir kullanım kılavuzu yok. Amacım, beslenme konusunda daha isabetli tercihler yaparak, sağlıklı olmanıza katkıda bulunmak ve vücudunuzu fabrika ayarlarına döndürmeye yardım etmek. Birçok hastalığın kaynağı olan kronik enflamasyondan kurtulmanın en temel yolu ise, zararlı yiyecekleri diyetimizden çıkarıp, yerlerine yararlı olanları koymak. Çünkü hücrelerimizin yapısı, vücudumuzun işleyişi yediklerimize bağlı.
Yediklerimiz ile sağlığımız arasındaki ilişkinin bir sebebi de gıdaların DNA’mız ve genlerimiz üzerindeki tesiri. Genlerimizi değiştiremesek de, davranışlarımızla sağlık veya hastalık genlerini aktive edebiliyor ya da devre dışı bırakabiliyoruz. Gıdaları kod gibi düşünün. Her lokmayla biyolojik yazılımımızı olumlu veya olumsuz yönde değiştirmek mümkün. Yediklerimiz bir bakıma genlerimizle konuşu- yor ve onların davranışlarını etkiliyor. Bu ise hormonlarımızın, metabolizmamızın, bağışıklık sistemimizin, mikrobiyomumuzun ve beyin kimyamızın üzerinde etkide bulunuyor.” 1
Sağlıklı veya sağlıksız olsun alınan bütün gıdaların, sindirim sonunda kalori ve enerji verdikleri bilinmektedir. Unutulmaması gereken nokta ise, hücrelerdeki enerji santralleri olan Mitokondriler, ürettikleri enerjinin kaynağını fıtratlarına programlanan zerrelerden sağlamak durumundadır. Mitokondrilere gelen enerji zerrelerinin kaynağı çok önemlidir. Kimyasal katkı maddeleriyle işlenmiş veya genetiği değiştirilmiş “çakma” gıdalardan kaynaklanan enerji cisimcikleri, esas programı bozacak, mitokondrilerdeki fizyolojik faaliyetlerde farklı sonuçlara neden olacaktır.
“Vücudun düzgün çalışmasını sağlayacak besleyici vitamin ve mineraller olmadığında, vücudun koruyucu mekaniz- maları işlemez hale geliyor ve enerji krizi ortaya çıkıyor. Birçok hastalığın kökeninde bu kriz var. Ayrıca ultra-işlenmiş gıdalar, bağımlılık yapmak üzere üretiliyor. Bu yüzden yedikçe daha fazlasını istiyorsunuz. İçlerindeki ekstra şeker ve un, sağlıksız yağlar, zamklar, yapay tatlandırıcı, boya ve koruyucular bağırsakta zararlı bakterilerin aşırı artmasına yol açarak, mikrobiyom dengesini bozuyor. Enflamasyona sebep oluyor ve hemen hepsi bağırsak zarına zarar veriyor. Böylelikle “sızdıran bağırsak sendromu” ve “düşük seviyeli sistemik enflamasyon” tetikleniyor. Çünkü ultra-işlenmiş gıdalar, bazen tamamen yabancı kimyasal yapılar kullanılarak yapılıyor. Bugünkü buğdayın nişasta ve glüten içeriği 100 yıl öncekinden çok daha fazla. Bu da sızdıran bağırsak gibi sorunlara davetiye çıkarıyor. Dahası, günümüzde bu ürünlerin yetiştirilmesinde Glifosat gibi tarım ilâçları kullanılıyor. Bunlar kanserojen olmanın yanı sıra, bağırsağımızdaki yararlı bakterileri öldüren, antibiyotik etkiye sahiptir ve bağırsak zarına da zararlı etkileri vardır. Şekerle tatlandırılmış içeceklerden kesinlikle uzak durun. Detoks için şeker tüketimimizi düşük tutmak gerçekten çok önemli.”2
Açıkça görülüyor ki, helâket ve felâket asrında, aldatmaların başarı olarak taçlandırıldığı bu dönemde çarşı ve pazarlardaki güzel görünümlü işlenmiş gıdaların karşılığı, insan organizmasına çok pahalıya mal olmaktadır.
Sağlıcakla kalın.
Dipnotlar:
1- Dr. Mark Hyman, 10 gün içinde vücudunuzu fabrika ayarlarına döndürebilirsiniz. 20-26 Aralık 2024 Oksijen Gazetesi
2- Agm.