Tarihin hiç bir döneminde, insan sağlığı ve hayatı gıdalar aracılığıyla zamanımızdakine benzeyen bir saldırıya uğramamıştır.
Endüstri ürünü gıdalara yüklenen kimyasal katkılarla, yaradılış yapılarındaki genetik şifreler değiştirilerek, besleyici değerleri yok edilmiş, organizma için faydasız ve çöp hâline getirilen bu ürünlerle beslenen toplumun büyük kesimi, farkına varamadıkları gizli açlık sonucu, çeşitli hastalıklarla yıpranıp, gitmektedir. Eskiden dünyanın bazı bölgelerinde yaşanan veba, kolera, tifüs gibi salgın hastalıklarla büyük insan kayıpları yaşanıyordu. Ama zamanımızda sayıları milyonlarla ifade edilen kanser, diyabet, kalp hastalıkları, obezite gibi insan sağlığını yıpratan ve yıkan bir deprem yaşanmamıştır.
Gıdaların yapılarıyla oynanarak toprağın florası, “tarım ilâcı” adı altında pestisit zehirleriyle tahrip ve ekolojik dengenin sanayi atıklarıyla yıkımı sonucu, insan sağlığı başta olmak üzere, bütün canlıların hayatı temelinden yok edilmeye çalışılıyor. Oyunun en trajik yanı, toplumun büyük kesiminde farkındalık duygusu ve gerekli duyarlılığın gösterilmemesidir. Çocuklarda ve gençlerde bile gittikçe artan kanser, diyabet, v.s. gibi kronik hastalıklarla karşılaşıldığında, ah vah etmenin faydasızlığı, bunun yanında yaşanacak ekonomik ve sosyal sıkıntıların getireceği yüklerin yıkımı derinleştirdiği de, yaşanmakta olan acı gerçeklerdir.
Gıda endüstrisinin çeşitli formüllerle yapılandırdığı ultra-işlenmiş gıdalar, yapay tatlandırıcı, renklendirici ve kıvam arttırıcı adı altında emülgatör kimyasallarıyla hazırlanarak, çekici ambalajlar içinde tüketime sunulmaktadır. Oysa ki, sağlıklı beslenmenin temel prensibi, bilgiye dayanmaktadır. Konunun uzmanları yaptıkları açıklamalarda şunları söylüyorlar: “Her zaman gıdanın bilgi olduğunu söylerim. Bu bilgi, gıdanın kimyasal özelliklerinden geliyor. Bir şeyin kimyasal yapısını değiştirince, vücudumuza verdiği sinyal de değişiyor. Gıda sadece bilgi değil, aynı zamanda yakıt işlevi görüyor. Yakıt ne kadar kaliteliyse, vücut o kadar iyi çalışıyor. Hormonlar için de aynısı geçerli. Yediklerimiz hormonlarımızı, dolayısıyla hücrelerin birbiriyle ilişkisini belirliyor. Bunun yanında gıda endüstrisi, bizi yemek pişirmenin çok zor, çok pahalı, çok fazla vakit alan bir uğraş olduğuna inandırdı. Neticede mutfağımızı gıda endüstrisine kaptırdık.” (1)
Hayatta mutlu olmanın yolu, maddî ve manevî yönleriyle sağlıklı olmaktan, sağlıklı olmanın da en önemli şartı sağlıklı, dengeli, helâl, tayyip prensibinden hareketle birlikte, ultra-işlenmiş endüstri ürünü gıdalardan uzak bir beslenme kültürüyle sağlanabilir. Sağlıklı beslenme pratiğine değer verilmesi ve alışkanlık hâline getirilmesiyle birçok hastalıktan korunma mutluluğu yaşanabilir. Yeter ki, eşyalarımıza verdiğimiz değer kadar, vücudumuza da aynı dikkat ve titizliği gösterebilelim.
Toplumun temelini oluşturan ailenin, yakın çevrenin ve ülke genelinin sağlık kalitesi olumlu yönde gelişince, sosyal varlıklar olduğumuz için, toplumun mutluluk ve hayat konforu da yükselecektir. Bu bakış açısıyla değerlendirildiğinde, insan sağlığının korunması, profilaktik (koruyucu) uygulamalarla sağlanabildiğinde, hastalıkların terapötik (tedavi) metotlarla iyileştirilmesinden daha kolay ve ekonomik olacağı gerçeği anlaşıldığında, hayatın konfor ve mutluluğu toplu olarak yaşanacaktır. Unutulmamalıdır ki, beslenme hafife alınacak bir konu değildir. Sağlıklı ve dengeli beslenme kurallarına dikkat edilmediğinde ve gerekli koruyucu tedbirler alınmadığında, ortaya çıkacak hastalık tablolarının tedavi edilmesi, ailelerin olduğu kadar, devletin de bütçesine karadelikler açacaktır.
Sağlıklı beslenmeden söz edildiğinde dikkatlerden uzak kalabilen, çok önemli ve hayatî olan bir nokta ise, gıda maddelerinin kalitesi yanında, yemek pişirmede kullanılan aletlerin yapısına önem verilmemesidir. Zira “Teflon, yapışmaz tava ve tencereler çok cazip görünüyor ama içlerinde PFOA (Perflooroktanoik asit-kullanımı sakıncalı toksik kimyasal madde. F.E.) olarak bilinen asitten bulunabiliyor. Bu aslında yasaklı bir kimyasal ve kısırlık, karaciğer rahatsızlığı ve kanser gibi birçok hastalığa yol açtığı biliniyor. Böyle kanserojen ürünler kullanmaktan kaçınmalıyız. Üstelik zararlı maddeler içeren tava ve tencerelerin zararı, pişirme sıcaklığı arttıkça daha da artıyor. Çünkü içlerindeki kimyasal açığa çıkıyor. Hem yiyeceğin içine giriyor, hem de soluduğumuz havaya karışıyor. Bu yüzden dökme demirin teflondan çok daha güvenli olduğunu söyleyebilirim. Yine kaliteli paslanmaz çelik tava ve tencereler çok daha sağlıklı. Öte yandan plastik kap ve şişelerden uzak durmalı. Bisfenol-A (BPA) başta olmak üzere birçok zararlı bileşen içeriyorlar. Çocuklarda trigliserit yükselmesine, hatta kalp-damar rahatsızlıklarına bile yol açabiliyorlar. İdeali paslanmaz çelik ve cam kaplara yönelmek.” (2)
Sağlıcakla kalın.
Dipnotlar:
1) Dr. Mark Hyman-Shawn Stevenson, 17-23 Kasım 2023, Oksijen Gazetesi
2) Agg.