Âlimin birisi sual soran kadına, “Kur’ân’dan mı cevap vereyim, İmam-ı Malik’in ictihadına göre mi?” deyince, “İmam-ı Malik’in ictihadına göre!” der. “Sen onun ictihadını Kur’ân’a mı tercih ediyorsun!?” “Hayır! İmam-ı Malik’in Kur’ân’dan anladığını senin anladığına tercih ediyorum!”
Y. Yıldız gönderdiği bu mesel’e (örnek alınıp ders çıkarılması gereken kısa hikâyeye) şu yorumları da ekledi: Elbette her kardeşimiz dünya, ülkemiz ve iç bünyeyle ilgili hâdiselere kendi gözü ve aynası ile bakıp değerlendirmesi normaldir. Bu insan olmamızın tabiî bir neticesidir…
Ancak, bir mü’min, özellikle Nur talebesi, hâdiselere kendi bakış ve anlayışına değil, Kur’ân’ın ilhamına mazhar olmuş Üstad Bediüzzaman’a, Risale-i Nur’a ve şahs-ı maneviye tâbi olur, değerlendirir, karar verir. O zaman tam isabetle istikamet üzere olur, savrulmaz. Zira, “Nur’un bize verdiği ders de… Kendimizi değil, Risale-i Nur’un şahs-ı manevîsini ehl-i imana gösteriyoruz...”1 Naklettiğimiz bu hakikatleri özetle-yen cümleler de şöyle:
“Nasıl maddî hava fena ise, fena tesir ediyor; manevî hava da bozulsa, herkesin istidadına göre bir sarsıntı verir… Havayı tesmim eden [zehirlendiren] buharat-ı müzahrefe [pis, zararlı buharlar, gazlar] o manevî havayı bozar. Herkes derecesine göre ondan zedelenir.
Bu havanın zararından kurtulmak çaresi, Risale-i Nur’un gözüyle bakmak ve ne kadar müşkilât ziyadeleşse, kudsî vazife itibarıyla daha ziyade ciddiyet ve şevkle hareket etmektir...”2 Yani, kıt, eksik, kirli, zehirli bilgi, dezenformasyon, duygusallık, önyargılar hâkim, “Nefis ve heva ve his ve vehim’ bazen aldatıyor.”3 iken yanlış yorumlar yapıp yanlış kararlar alabiliriz.
Şimdi karar verelim: Başı ağrısı için benim şahsî bir fikrim vardır! Sağlık teknisyeninin de hemşirenin de pratisyen ile uzman doktor ve otorite bir nöroloğun da vardır! Akıllı, samimî, dürüst, hakperset olan elbette kendi fikrini bir kenara koyup yüksek ihtisas sahibini tercih eder. Ki, Kur’ân’da meâlen, “Eğer bilmiyorsanız ilim sahiplerine sorun.”4 diye ferman edilir zaten.
İlim ehli kim? Evvelemirde “Verrasihûne fil ilmi/İlimde derinlik sahibi…”5 müctehid ve müceddidlerdir. “Sadece iman dersi değil, içtimaî ders de”6 veren “Risale-i Nur, bu zamanın bir mehdîsi ve müceddididir.”7 Hakikat bu iken hangi akıl ile “Bence!..” diyebiliriz ki!?
Dipnotlar:
1-Hizmet Rehberi, s. 198.; 2-Kastamonu Lâhikası, s. 41.; 3-Lem’alar, s. 170.; 4-Nahl Suresi: 43.; 5-Âl-i İmran Suresi: 7.; 6-Hizmet Rehberi, s. 54.; 7-Barla Lâhikası, s. 103.