Ülkemizde istibdat, dolayısıyla haksızlık, zulüm, pahalılık gibi ağır hayat şartları, kısaca maddî-manevî işkenceler katmerleniyor.
Bunun bir sebebi mü’minler haksızlığa itiraz edip karşı çıkması gerekirken “iltizamen, iltihaken ve fiilen” rıza gösterip destek vermesi, alkışlamasıdır.
Halbuki, zalimlerin zulmüne “Dur!” demek, “mazlumun hakkını korumak, haksızlığa karşı çıkmak, âdil davranmak” hepimizin dinî vazifesi olması yanında insanî, vicdanî bir yükümlülüktür. Öyle ise, neden neden masum olduklarını bile bile böyle davranılıyor? Bunun duygusal boyutları nedir?
Üstad Bediüzzaman (ra) şu psiko-sosyal teşhisi koyar: “Yeis ve sû’-i zandan neş’et eden zaaf-ı kalb [ümitsizlik ve başkaları hakkında kötü düşünmekten doğan kalbin inanç zayıflığı, yani iman zaafı], mazlumun, zalimin darbelerinden, mütevali âlâmından in’ikas eden teellümatını [zaralıksız devam eden üzüntülerinden yansıyan elemlerini, acılarını, kederlerini] kendi vicdanından izale [yok etmek] için; mazlumun istihkakını [hak ettiğini] arzu edip bahaneler bulur, ‘müstehaktır’ der. Sefil [alçak, bayağı, âdi], ‘güneş vermezse; gölge edip manen zulme de yardım etmesin.”1 diyerek tepitini ortaya koyar!
Bu cümlelerden bu paragraftan şunları anlıyor ve şu çıkarımları da yapabiliriz:
-Bu işler düzelmez, düzelmeyecek, bu zu-lümler bitmez, bitmeyecek deyip ye’se, ümit-sizliğe düşüyorlar.
-Zalimin mazluma yaptığı zulümlerden sürekli üzülüyor, elem duyuyor, keder ve acı-lara boğuluyor. Bunlara karşı gelme cesaretini gösteremiyor. Zira, “Her hakikî hasenat gibi, cesaretin dahi menbaı imandır, ubudiyettir. Her seyyiat gibi, cebanetin dahi menbaı dalâlettir [duygu sapmaları, tefritidir.]”2
-Zalimin zulümlerinden yansıyan elemleri, acıları, kederleri kalbinden yok etmek ve hissetmemek için-çünkü vicdanı onu devamlı tazib ediyor, azap içinde bırakıyor-“Oh olsun, zaten buna hak etti!” deyip kendisini rahat- latmaya çalışır!
En azından zalime kalben buğz etse, maz-luma hak verse rahatlayacak! O zaman, “Şuur-u imanî ile, rikkat-i cinsiye ve şefkat-i akraba yüzünden gelen hadsiz teellümattan kurtulup hadsiz bir zevk-i ruhanî”3 elde edebilir.
İman ise, adaleti, hakperestliği, herkesin hukukunu muhafazayı gerektirir…
Dipnotlar:
1-ESDE., s. 453.; 2-Sözler, Enst./intr., s. 25.; Şualar, s. 60.