Sanatı, Sanatkârına, mir’at etmek gerekir.
Biz giremesek de, sanat, her yere giriyor; gönüllere siniyor.
Temsiller, nasıl ki zoru kolaylaştırıyor, fehme menfez açarak anlaşılmasını sağlıyor; sanat da gözden ve kulaktan ruha girip, bütün insanî duyguları cevelan ediyor.
Demek sanat, insan fıtratına mugayir değil. Mahiyeti bilinir, maksadına erilirse, hayra hizmet ediyor.
“İnsan bilmediğine ve yetişemediğine düşmandır” deyiminde olduğu gibi; çoğu zaman ön yargılarımız ya da toptancı değerlendirmelerimizle, değerlerin değerini heder etme yanlışına düşebiliyoruz.
Katiyen bunu yapmamak; görmediğimizi görene, yaptığını bilene inanmak ve ona, fırsat vermek gerekir.
Bakınız, mutaassıp bir radyo kanalı, Bediüzzaman’ın sözleriyle bestelenmiş ve seslendirilmiş bir ezgiyi yayınladı. Kendilerini tebrik ederiz.
Takdir edersiniz ki, bu radyoya Risale-i Nur’dan bir paragraf veya Bediüzzaman imzalı bir cümle yayınlatmak son derece zordur. Ama bir güzel insan çıkıyor ve o radyoda, “Fânîyim, fânî olanı istemem; âcizim, âciz olanı istemem. Ruhumu Rahman’a teslim eyledim, gayrı istemem” sözünü sanat diliyle avaz avaz ilânatta bulunuyor. YouTube’da “Ruhumu rahmana teslim eyledim” başlığıyla ulaşabilir.
Anlaşılan o ki: Sanat, birçok kapıdan gönüllere girebiliyor.
Bu, böyle…
Konumuz sanat olduğuna göre, bir defa daha temas etmek istiyorum:
Sanat, önemli ve çağımızın dilini konuşan bir iletişim fiilidir, faaliyetidir.
DKT Yapım’ın şu âna kadar emek verip, ter döküp çektiği ve YouTube’da izlenime sunduğu birbirinden güzel ve oldukça anlamlı çok sayıda kısa metrajlı film var. Bunlar, yıllara mal olmuş bunca emeğini ve tecrübesini hizmete teksif eden rejisör Osman Gökmen’in idealindeki yapımlar.
Risale-i Nur temalı, hizmet eksenli bu filmler izlemeyi, yorumlamayı, beğenilmeyi; ardından da, maddî-manevî duaları bekliyor.
Zira “Marifet iltifata tâbidir”.
Gösteriler ilgi, eşittir şevk; şevk, eşittir yeni yeni projelerin hayata geçirilmesi için moral enerji demektir.
Her şey bundan mı ibaret? Hayır.
Rivayet edildiğine göre, huzuruna vararak marazlı devesinin iyileşmesi için dua talebinde bulunan yaşlı hanıma, Efendimiz (asm) bilmana olarak, “Ben dua edeyim, sen de devenin yarasına katran sür” demiş. Yani, duanın yanı sıra maddî sebeplere başvurmanın lüzumuna işaret etmiş.
Sanat camiasında “yaşa var ol” demenin, yani alkışın da elbette bir değeri var. Her ne kadar maksat rıza-i İlâhî olsa da, tebrike, teşvike herkes kadar DKT’nin de hakkı var.
Velhasıl: Ayağa kalkması; Risale-i Nur temalı daha büyük projelere imza atarak, film dünyasında hak ettiği yeri alması için duanın yanı sıra bir parça da katran sürmek gerekmez mi?
Arife tarif ne hâcet…
Maksat mir’at olunca, gönüllerde firkat olmaz.