“Hor” kelimesi lügat da “değersiz, önemsiz, alçak, bayağı, âdi, itibarsız, hakir” manalarına geliyor. “Hor görmek” ise önemsememek, değer vermemek, küçük görmek” demektir.
Ama bütün mahlûkat, Yunus’un ifade ettiği gibi, Yaratandan ötürü sevilecekse -ki sevilmeli-, “hor” yok, “hor görme” olmaz. Her şey güzel, herkes azizdir.
Çünkü, Yaradan, birçok hikmete mebni olarak öyle takdir eylemiş ve öyle de yaratmış.
Gözümüze, gönlümüze hoş gelmese de yeryüzünde durum bu.
“Hor görenler Hâlık-ı Cihan’ı cümleten hâr olurlar”1 yani, gerekçesi ne olursa olsun yaratılanı hor görmek, bir manada yaratılışına itiraz kokusu taşıdığı için horlayanlar, akıbette nâra mahkûm olurlar.
Bu konuyu açacak bir anekdot:
Mide rahatsızlığı yaşayan bir adam birçok hekime, pek çok şeye başvurmuş ama bir türlü rahatsızlığını giderememiş.
Bir gün, ona, “Senin derdinin devası mayıs böceğinde. Onu canlı olarak yutarsan, biiznillah hiçbir şeyin kalmaz” demişler.
Adam, şiddetle karşı çıkmış ve “Ben o kara mahluku hiç sevmem. Onun nasıl yaşadığını ve neler yaptığını bildiğim için nefret eder, ondan iğrenirim” karşılığını vermiş.
Ama, mecbur olmuş yutmaya.
Her şeyi hikmetle yaratan Allah (cc), o mahluk vasıtasıyla şifa vermiş, deva olmuş derdine.
Gemiyle seyahat ettiği bir gün, denizde fırtına çıkmış. Herkeste bir korku, bir telaş; feryat figan birbirine karışırken eski mâriz, şimdiki sağlıklı adam ayak ayak üstüne atmış vaziyette sırt üstü yatarmış. Diğer yolcular ona;
“Ne yatıyorsun be adam, batıyoruz!” demişler.
Adam, hiç istifini bozmadan, onlara şu cevabı vermiş:
“Ben O’nun işine bir defa karıştım, bana mayıs möceğini canlı canlı yutturdu.”
Hikmet-i Hûda bu ya, bu sözden sonra fırtına dinmiş, deniz çarşaf gibi olmuş.
Karacaoğlan bir beyitinde, “Beni kara diye yerme / Mevlâ’m yaratmış hor görme”2 diyor.
Cenab-ı Hak mahlukatı, mevcudatı sipariş üzere yaratmıyor ya. Bizim -haşa- beğenmediğimiz, kerih gördüğümüz şeylerin arka planında ne güzellikler var ne özellikler taşıyor kim bilir?
Hâl böyle olunca sözümüze, özümüze dikkat etmemiz gerekiyor. Çünkü sözler özden çıkar.
“Söz var kılar kayguyı şâd söz var eyler bilişi yad / Eğer horlık eğer izzet her kişiye sözden gelür”3 demiyor mu Yunus?
İşte, öyle…
Dipnotlar:
1- S. Nüzhet, Halk Edebiyatı Antolojisi, 1: 134.
2- M. Cumhur, Karacaoğlan şiirleri, s. 314.
3- F. K. Timurtaş, Yunus Emre Divanı, s. 56.