Şeb-i arûs, Mevlâna’nın son demdeki vuslatı,
Bir maşukun aşığına, urûc etme hil’atı,
Tasavvuru ne kadar zor, ne muamma bir mana,
Vuslat ânı Mevlâna’nın, hasretinin mir’atı.
Yüreğine nakşedince, sevdasını, Mevlâ’nın,
Nevbahârî güller açmış, gönlünde, Mevlâna’nın,
Lütfedilip ruhta, cezbe varlığını sarınca,
Şevketini, şöhretini yırtmış atmış dünyanın.
Kalpler inbisat edermiş, O’nun için yanınca,
Tüm cihanı sığdırırmış Hakk’a halîl olunca,
Rıhtım gibi yaslanmışlar, ruhu sezâ insanlar,
Sultanına bende olup aşkına baş koyunca.
Açılarak cümle kapı kalmayınca bir engel,
Basmış geleni bağrına sanki kolları pergel,
Rehber olunca Peygamber müşkülâtlı yolunda,
“Gel!” demiş, umum nâsa; “Ne olursan ol, yine gel.”
Mevlâna bu; ufku geniş, gönlü engin bir derya,
Gelmiş gitmiş, ân-ı vahid; sanki olmuş bir rüya,
Hak namına ne yaptıysa bâkî kalan mîras o,
En nihayet, bu can’a da vefâ etmemiş dünya.