Almanya’nın “sağ veya aşırı sağ” olarak nitelendirilebilecek meşhur haber kaynaklarından biri, geçtiğimiz hafta, manşetlerinden birinin altında, Almanya’nın karşı karşıya olduğu en büyük tehdidin “Araplar, Türkler ve ılık solcular” olduğunu dile getiren bir yazı yayınladı.
Kendisini “göçmen sever, ırkçılık düşmanı ve demokrat” olarak nitelendiren ana akım siyasî gruplardan, bu tavra karşı, yaprak kımıldatacak kadar bile bir tepki olmadı.
Almanya’yı geçtiğimiz seneden beri takip edenler için bu bir sürpriz değil elbette. Aşırı sağın artan popülaritesine karşı merkezin ve sol siyasî akımın temsilcilerinin çoğu, aşırı sağ söylemleri kendi politikalarına adapte etmeye çalıştı.
Oysa bu taktiğin başarısız olacağı en başından belliydi.
Öncelikle “aşırı sağ” denilen, kimlik siyasetine düşkün, aşırı milliyetçi grupların oylarını merkez ve sol partilerin alma ihtimali çok düşük. Aşırı sağın ana oy kitlesi futbol takımı destekler gibi yaklaşır olaya, “Rakip her zaman rakiptir” ne yaparsa yapsın sevilmez.
Yapmaları gereken, aşırı sağ partilerin merkezî oy kesimini değil, ama etrafında gezinen “emanet” oylarını almak. Ancak aşırı sağ politikaları kendi politikalarına eklemleyerek bunu yapmaları da çok zor çünkü “emanet” oyların büyük bir kısmı merkez ve sol partilerin politikalarına kızgınlıktan dolayı şimdilik aşırı sağa geçmiş durumda. Sen kendi politikalarını değiştirmek yerine başkalarının politikalarına yamanırsan sana kim neden saygı duysun?
En çok gözardı edilen detay da şu: Merkez ve sol partiler sağa yaklaştıkça sağ ve aşırı sağ da aynı oranda sağa gidiyor. Yani daha da radikalleşiyor!
Ülkemizden örnek verelim: Başlangıçta Kemalizme mesafeli olan ve Kemalist ritüelleri öncüllemeyen hükümet, popülerlik kazanmak adına zamanla Kemalizme yaklaştıkça samimi Kemalistler “Sen Kemalistsen ben daha da Kemalistim” dedi ve bu taktik hükümetin kendi ana kitlesinin büyük bir kısmının kalbini kırmaktan öteye gitmedi.
Bugün Almanya’da da aynı şekilde kalpler kırık ve kafalar karışık. Hükümet düştüğü için bir seçim yakın gözüküyor ve fikirlerini sorduğumuz Alman arkadaşlarımız ne yapacaklarını bilmiyor.
Mevcut hükümete haklı olarak son derece kızgın olan ve asla aşırı sağa veya sağa oy vermeyecek olan bu insanlar kendilerini temsil edecek bir aday ve parti bulmakta zorlanıyor.
Tanıdık geldi mi?
Eminiz Türkiye’deki bir çok genç de aynı hisleri yaşıyor. Artık oy verirken politikalar ve fikirler tartışılmıyor “Kim daha az kötü olur acaba?” gibi sorulara cevap aranmaya çalışılıyor.
Yazının başında bahsettiğimiz gibi şiddete yol açabilecek türden hedef gösteren ırkçı fikirler yayılmakta ve buna karşı tepkiler azalmakta. Bu sadece Almanya için değil; Türkiye, Fransa, İngiltere gibi takip etmeye çalıştığımız diğer ülkeler için de büyük bir tehlike.
İçinde bulunduğumuz yaygın sosyal kontrat anlayışının insanlara sunduğu söz şuydu: Hayatından değerleri çıkar, kutsal olan şey iktidardır, siyasette değer yoktur, ahlâk evin dışına çıkmaz, bunun karşılığında sana verilecek olan maddî refah olacak, fakirlik ve savaşlar bitecek.
Fakirlik bitmedi, tanımı değişti. Orta gelirli insanlar fakir oldu. Gelir adaletsizliği tavan yaptı. Dünyanın bir kısmının diğer kısmına ekonomik tahakkümü savaşları bitirmedi; arttırdı, şekil değiştirtti. Problemlerin kaynağı olan “değersiz” sistemin içinde kalarak problemlere çare bulmaya çalışanlar kafa karışıklığından azınlıklara ve garibanlara saldırmaya başladı.
Bu gidişle umumî musibet yakındır. Çare ümidin gereğini yapmaktır.
Allah sonumuzu hayırlı eylesin.