"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Zalimlerin ve maskelerin düşüşü

Ahmet Said Aydil
27 Aralık 2024, Cuma
Esad rejimi düştü.

Kimsenin beklemediği bir on günlük periyot içinde, yıllardır galibiyeti pekiştiği düşünülen ve diğer dünya liderleriyle normalleşmeye başlayan Esad rejimi, kurduğu yozlaşmış sistemin bir korkuluktan ibaret olduğunu, devrilmesinden yalnızca beş gün önce fark edebildi.

Kimse onun, babasının ve rejiminin yasını tutmayacak. Günlerdir işkence merkezlerinden kurtarılan insanlar, 30 binden fazla kişinin tutulduğu yer altı hapishanelerinin görüntüleri ve kapalı odalardan çıkan çürümüş ceset yığınları, bütün dünyaya ve Müslümanlara önemli dersler veriyor. Daha neler ortaya çıkacak, kim bilir…

Kendi halkını -Rusya ve İran desteğiyle- bombalamaktan çekinmeyen ve 15 milyon insanını göç etmeye zorlayan Esad, son yıllarda Avrupa siyasetini de göçmen “krizi” aracılığıyla en çok etkileyen liderlerden biri oldu.

Hem Avrupa’da, hem ülkemizde, Filistin’de yaşanan zulümlere karşı vicdanlı tepki verenlerin büyük bir kısmı, Esad’ın yıkılmasını olumlu karşıladığı gibi Suriyeli göçmenlerin kutlamalarına da katıldı. Her ne kadar gelecek günlerde ne olacağı konusunda temkinli olsalar bile umutlu ve olumlu bir hava hâkim. 

Biz ise ihtiyatlı iyimserliğimizi sürdürmeliyiz, zira “Gelen gideni aratır” özdeyişinin gerçekleşmesi de ciddi bir risk.

Zira bu kadar iyimser olmayan bir kesim de var. Bu kişiler her ne kadar Esad’ı sevmeseler de, onun devrilmesini bir “ABD-İsrail” oyunu olarak görüyor. 

Onların bu konuda somut kanıtları henüz yok. Ama unutmayalım ki ABD-İsrail ikilisinin, “yaptıkları yapacaklarının teminatıdır” diyebileceğimiz bir mazileri de var. 

“Esad’a gücü yetenler niye Gazze’ye yardım etmedi?” diyenler var, fakat bu argümanları kabul etmek de pek mümkün değil. Çünkü bu bakış açısı, Suriye özelinde yaşanan zulüm ve direnişi küçümseyerek, onu tamamen başka güçlerin komplosuna indirgeme eğilimi taşıyor. Gazze’ye yardım etmemek/edememek bir zalimliği açıklamaz, başka bir zalimi aklamaz.

İsrail ya da ABD’nin yeni Suriye düzenine adapte olmaya çalışması da bir delil olamaz. Bu siyasettir; pragmatizm ve strateji, devletlerin çıkarlarını koruma refleksiyle hareket etmelerini normal gösterir. Herhangi bir devletin mevcut duruma hızlıca uyum sağlamaya çalışması, tek başına, devrimin arkasında o devletin olduğu anlamına gelmez.

Bize göre aslında iyi olan bir şeyi iyi olarak kabul edememek, her olumlu gelişmenin arkasında komplo ve ABD aramak, başka aktörlerin iradesini tanımamak sağlıklı bir yaklaşım değildir. Suriye halkının kendi mücadelesini küçümsemek, adaleti arayanların emeğini gölgelemek demektir.

Bizi en çok düşündüren tepkiler bunlar değil. Yukarıda bahsettiğimiz tepkiler farklı olsalar bile “Esad zalimdir” konusunda hem fikir.

Bazıları bunu da kabul etmiyor…

Hem Avrupa’da, hem Türkiye’de çok ilginç bir güruh, “Esad aslında kötü değildi, sekülerdi, İslamcıları sevmezdi, öyle veya böyle medeniyet sağlıyordu” tarzında argümanlar öne sürüyor. Bunlar plaj fotoğrafları paylaşıyorlar (ki bu fotoğraflar çoğu zaman Suriye’den bile değil!) ve Suriye gece kulüplerini örnek gösterip “Bu günler geride kaldı” diyerek adeta ağıt yakıyorlar.

Bu konuda yazar Mustafa Akyol son derece isabetli bir tespitte bulunarak şöyle diyor:

“Suriye, Batı’nın bir yanılgısına karşı bir ders niteliğindedir: Laikliği abartmak.

Suriye, Arap rejimleri arasında en laik, ama aynı zamanda en zalim olanlardan biri olmuştur. (Tıpkı “laik” Kuzey Kore gibi.)

Bir rejimin gerçek ölçüsü laiklik ya da din değildir. Adalet ve özgürlüktür.”

Akyol kesinlikle haklı. Ancak maalesef bu temel gerçeği kendini “demokrat” sananlara anlatmak zorunda kalmak çok düşündürücü. Düşünün ki, sadece ideolojik bir benzerlik taşıdıkları için zalim diktatörleri desteklemekte bir sakınca görmüyorlar. Bu nasıl bir demokratlık anlayışıdır?!

Bir rejimi savunmanın ölçütü ne sekülerlik, ne de dinî kimlik olmalıdır. Önemli olan, o rejimin adaleti, özgürlüğü ve insan onurunu ne ölçüde koruduğudur. Kendilerine “solcu” ya da “demokrat” etiketini yakıştıran bu grupların, kendilerini gözden geçirmeleri ve gerçek bir demokratik duruşun ne anlama geldiğini sorgulamaları gerekiyor. Durumları çok vahim…

Okunma Sayısı: 854
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Latif Akçakoca

    27.12.2024 00:50:01

    Mükemmel bir değerlendirme yazısı. Herkese okumasını tavsiye ederim.

  • Pelin Kurukahveci

    27.12.2024 00:28:40

    Yazar kardeşim tebrik ediyorum çok önemli bir yazı kaleme almışsınız. Yeni Asya'nın Suriye'de yaşanan değişime olan bakışı işte budur. İmzamı atıyorum.

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı