"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Sivil Toplum, demokrasi ve istikrarlı krallıklar

Ahmet Said Aydil
17 Kasım 2024, Pazar
Suudi Arabistan, Katar ve BAE son zamanlarda ülkelerini medya platformlarında pazarlamak için büyük yatırımlar yapıyor.

Bu durum, özellikle bu ülkelerin zengin Batılı turistleri ve yatırımcıları çekmek için daha “seküler” bir duruş benimsemesinden bu yana, uzun süredir devam ediyor. Burada sekülerlikten kastımız bir yönetim biçimi değil, daha çok yaşam tarzıdır; yani bu ülkeler alkol, gece kulüpleri ve özellikle zengin elitler için giyim konusundaki tutumlarını gevşetmişlerdir.

Tanıtımlarda bu ülkelerin “güvenli” ve “istikrarlı” olduğu vurgulanmaktadır.

Ancak daha derine indiğinizde bu yöneticilerinin bu ülkeleri “güvenli ve istikrarlı” olarak tanıtmalarında oldukça karanlık bir yön olduğunu görürsünüz.

Bunun sebebi, bu ülkelerde “siyaset”in olmamasıdır. Yönetici sınıf, yani monarşi, bununla gurur duymaktadır. Siyaset kral ve emirlerin monopolisindedir ve halk onların kararlarını sorgulayamaz. Bu krallar son zamanlarda, özellikle sosyal hayatta daha “seküler” devlet adamları gibi davranıyor olsalar da hâlâ eklektik bir şekilde dinî argümanları kullanıyorlar ve “siyaset”in “fitne” ya da “nifak” doğurduğunu savunuyorlar.

Bu çürütülmüş (ve çürütmüş) Emevî taktiği bugün yaygın olarak reddedilen bir dinî argümandır, zira İslâm pek çok konuda, özellikle de siyasette anlaşmazlıklara ve görüş farklılıklarına açıkça izin vermektedir. Yeter ki muhalefet makul çizgide kalsın yani müsbet hareket prensipleri çerçevesinde hareket etsin. Oysa bu hükümdarlar yıllarca bunu savunmak için sözde âlimleri kullanarak halklarını sessiz tutmuş ve onları güya “güvenli ve istikrarlı” tutmak için şiddetle baskılamıştır.

Bu nedenle bu ülkelerde protesto yapamazsınız. “Oksijeni seviyoruz” yazılı pankartlarla bile ve beş kişiyi bile bir araya getiremezsiniz çünkü bu bir emsal teşkil eder. Sonra bir bakarsınız insanlar kararlarınızı protesto eder, liderlerinin eylemlerini ve o topraklar ve kaynaklar üzerindeki sorgusuz sualsiz sahipliklerini sorgulamaya başlar. Bir araya gelip çay içebilirsiniz ama devlet gözetimi dışında dinî veya siyasi sohbet yapamazsınız. İslami yorum devlet tekelindedir. Ebu Hanife’den bahsedemezsiniz çünkü o döneminin halifesine itaat etmemiş bir âlimdir. Meselâ Risale-i Nur okuyamazsınız çünkü Said Nursî cumhuriyetçidir. Bu ülkelerde Filistinlilerin iyiliği için bir araya gelerek dua edemezsiniz, soykırımı destekleyen şirketleri protesto edemezsiniz. Bu protesto eylemi devlet politikasını sorgulamaktır.

Örnekler bitmez...

Bütün bu örnekler, sistem böyle devam ettikçe bu ülkelerde sivil toplumun olmayacağı anlamına gelir.

Bu kralların sivil toplumdan korkmalarının nedeni Said Nursî’nin Cumhuriyetçi olmasıyla aynı sebepten kaynaklanıyor. Said Nursî Cumhuriyet ve idare ile yakından ilgili sivil toplumun ısrarlı bir savunucusuydu (Meşrutiyet döneminde Doğu Vilayetlerinde kaleme aldığı “Münazarat” bunun örneğidir) ve İslâmî yönetimin istişare, haklara saygı ve kamu refahının korunması ile karakterize edilmesi gerektiğini savunarak monarşilerin sahte “istikrar” anlayışına keskin bir reddiye oluşturuyordu.

Çok daha önemlisi, Bediüzzaman, biri meşrûtî monarşi, diğeri sözde demokratik cumhuriyet olan Osmanlı ve Türkiye Cumhuriyeti dönemlerinde de hürriyet ile iman arasındaki sıkı bağı göstererek bu fikir için mücadele etmişti.

İşte yazımızın ana noktası.

Güçlü bir sivil toplumun eksik olduğu bir devlette, ister krallık ister cumhuriyet olsun, insanlar, haklarını savunacak, kendilerini ifade edecek veya liderleri denetleyecek araçlardan yoksundur.

Said Nursî’nin ve diğerlerinin mücadelesi sadece krallara değil, kendini istikrarlı gören tüm ülkelere de bir ikazdır: Eğer sivil toplumu reddederseniz yani toplumun kendisini ifade edebilme ve devleti denetleyebilme hakkını ihmal ve hatta reddederseniz, toplumun gerçek manadaki “istikrar”ını ve devletin “adalet”ini de yok etmiş olursunuz.

“Hakkın hatırı âlîdir, hiçbir hatıra feda edilmez.”

Okunma Sayısı: 1991
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Salih baş

    17.11.2024 20:31:28

    O hazreti Ömer devrinde kaldı sahabe sorguluyordu işte misal

  • Oğuz Yiğiter

    17.11.2024 09:00:33

    Tebrikler, dualar genç kardeşim...

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı