Bu başlık altında misaller vereceğimiz anlatım kusurları, kasr-ı kelâmdan kaynaklanmaktadır.
Kelimelerin mânâlarını bilmemek / yaz-ımları, telaffuzları birbirine yakın lafızları karıştırmaktan mütevellid ifâde pürüzlerine misaller:
• Bir aydır yazılarım YAYINlanmıyor.
Doğrusu:
Bir aydır yazılarım YAYIMlanmıyor.
Yayın: Neşriyat
Yayım: Neşir, yayma işi.
• Fiyatlar çok PAHALI olduğu için satışlar çok durgun.
Pahalı: Fiyatı yüksek olan
Doğrusu:
“Fiyatlar çok YÜKSEK olduğu için satışlar çok durgun.”
• Yemeğini erken yemesi gerektiği halde, hasta bu YASAĞA uymuyor.
Doğrusu:
Yemeğini erken yemesi gerektiği halde, hasta bu KAİDEye uymuyor.
• Salonu göz ucuyla TARADI.
Taramak, dikkatle bakmayı gerektirir; göz ucuyla olmaz.
Doğrusu:
Salonda göz gezdirdi./ Salonu gözden geçirdi ./ Salonu uzun uzun süzdü. Vs.
• Ayşe arkadaşımızın SÖYLEDİĞİ soruya cevap vereyim.
Doğrusu:
Ayşe arkadaşımızın SORDUĞU soruya cevap vereyim.
• Hükümetin kısa sürede düşeceğini SAVUNUYORDU.
Doğrusu:
Hükümetin kısa sürede düşeceğini İDDİA EDİYORDU.
• Bugün DİKİLEN küfür tohumları acı meyvelerini istikbalde elbet verecektir.
Doğrusu:
Bugün EKİLEN küfür tohumları acı meyvelerini istikbalde elbet verecektir.
• …en yüksek puanları alarak birinci GELDİĞİ hâlde mülâkatta elendi.
Doğrusu:
…birinci OLDUĞU hâlde mülâkatta elendi.
• Öğrenciler uzun bir tatile ÇIKACAK olmanın sevinciyle...
Doğrusu:
Öğrenciler uzun bir tatile GİRECEK olmanın sevinciyle…
(Tatile çıkmak başka şeydir)
• …Kemalizm gibi yolunu şaşırmış FELSEFİK akımların pençesinde!
Doğrusu:
…Kemalizm gibi yolunu şaşırmış FELSEFÎ akımların pençesinde!
(Felsefik diye bir kelime lügatlerde mevcut değildir.)
• KAMELYAda ders yapıp çay içeceğiz.
Doğrusu;
KAMERİYEde ders yapıp çay içeceğiz.
Kamelya: Çin gülü denilen bir çiçek
Kameriye: Çardak
*İşin MAİYETini bilmiyorduk.
Doğrusu:
İşin MÂHİYETini bilmiyorduk.
Mâiyet: Alt kademedekiler; tevâbi
Mâhiyet: Vasıf, nitelik
• ÖLENLERİN önemli bir kısmı açlık sebebiyledir.
Doğrusu:
ÖLÜMLERİN önemli bir kısmı açlık sebebiyledir.
• …fânilerin fenaya KAVUŞTUĞU bir nesildir.
Doğrusu:
…fânilerin fenâya MÂRUZ KALDĞI/DÛÇAR OLDUĞU bir nesildir.
• İnsanlık, yolunu şaşırmış, DELÂLET vâdilerinde at koşturuyor.
Doğrusu:
İnsanlık, yolunu şaşırmış, DALÂLET vâdilerinde at koşturuyor.
Delâlet: Yol gösterme, rehberlik; delil, nişan, işâret
Dalâlet: Sapıtma, sapkınlık
• Bu nâzik dâvetten çok MÜTEHASSIS oldum.
Doğrusu:
Bu nâzik dâvetten çok MÜTEHASSİS oldum
Mütehassis: Duygulu
Mütahassıs: Uzman
• NÜFUSunu kullanarak bu işi halledebileceğini düşünüyordu.
Doğrusu:
NÜFUZunu kullanarak bu işi halledebileceğini düşünüyordu.
nüfus : kişi, insanlar, canlar
nüfuz : sözü geçme, saygınlık, itibar
• ÖĞRENİM programında bu konu var mıydı?
Doğrusu:
• ÖĞRETİM programında bu konu var mıydı?
öğretim : öğretme, bilgi verme işi talim, tedrisat.
öğrenim : öğrenme, bilgi alma işi, tahsil.
• Ona da bu meseleyi söylemekte bir MAHSUR görmedim.
Doğrusu:
Ona da bu meseleyi söylemekte bir MAHZUR görmedim.
Mahsur : etrâfı kuşatılmış
Mahzur : engel, mâni
• İki yıldır MUHAREBEmiz kesildi, telefonu da bende yok.
Doğrusu:
İki yıldır MUHABEREmiz kesildi, telefonu da bende yok.
Muhabere: haberleşme
Muharebe: savaş, harp
• Kazâzedeyi güç belâ TEZKEREye bindirdiler.
Doğrusu:
Kazâzedeyi güç belâ TESKEREye bindirdiler.
Teskere: Dört kollu tahta sedye
Tezkere : Küçük mektup, pusula.
• Çocukluğumda, doyuncaya kadar tulumba tatlısı yiyemeyişim, içimde UHDE kalmıştı.
Doğrusu:
Çocukluğumda, doyuncaya kadar tulumba tatlısı yiyemeyişim, içimde UKDE kalmıştı.
Ukde: Düğüm
Uhde: Yüklenme, sorumluluk
SERÎnin ikincisinde bu konuya temas edeceğini duyurdu.
Doğrusu:
SERİnin ikincisinde bu konuya temas edeceğini duyurdu.
Serî: Hızlı, çabuk, sür’atli.
Seri: Dizi
Mahkeme uzun sürdü, ama neticede bihakkın BERAT ettik.
Doğrusu:
Mahkeme uzun sürdü, ama neticede bihakkın BERÂAT ettik.
Berâat: Bir dâvâdan temiz çıkma, aklanma.
Berat: İmtiyaz belgesi, izin.
• Yanına gelirsem EYER beni de oraya götüreceksin.
Doğrusu:
Yanına gelirsem EĞER beni de oraya götüreceksin.
Eğer; Şâyet
Eyer: Semer
•••
Sıra şapkayla hitâma geldi:
Bir yazarımızın güzel yazısında gözüme çarpan şapka dahil bir iki hususu, yorum köşesine yazmıştım; çünkü daha önce mailinden ses gelmemişti.
“Misafirhâne sahibinin rahmeti yâr ise, herkes yârdır, her yer yarar. Eğer
yâr değilse, her yer kalbe BARdır.”
Bilmem şapka sehvi içinde bir inták-ı Hak da mı olmuştu? O, yâr olmayınca, her yer kalbe BÂR olunca, belki her yer o kişiye aynı zamanda “BAR” olup efkârını dağıtmak için “şâribü’l-leyli ven-nehâr” (gece gündüz içen bir ayyaş) mı oluyor?
Siz gene de, şapkadan geçin, şapka deyip geçmeyin; velev intâk-ı Hak da olsa!