Bediüzzaman 1950 yılından sonraki zamanlarda ilkbahar mevsimi geldi mi birkaç talebesini yanına alır üç ay Barla’da kalırdı.
1954 yılı ilkbaharı geldiğinde diğer yıllarda olduğu gibi bu yıl da Bediüzzaman Barla’ya gitmek için yanına Zübeyir Gündüzalp, Ceylan Çalışkan ve ilk defa Mustafa Sungur’u aldı. Isparta da ki evde Bayram Yüksel’i nöbetçi bıraktı. Arabayla Eğirdir’e kadar geldikten sonra göle doğru yürüdüler. İskeleye vardıklarında bekleyen motorla karşıya kıyıya Barla sahiline geçtiler. Bir müddet sahilde bekledikten sonra Barla’dan işleklerle bir kafilenin onlara doğru geldiğini gördüler. Kafile yanlarına varınca kırk yıllık dostları gelmiş gibi Bediüzzamanla sarmaş dolaş oldular. Kavuşma ânı yüzleri ve gönülleri bir gül bahçesine çevirdi. Sanki bu insanlar bin yıldır bir birini tanıyormuş gibi ruhen kaynaştılar. Kafile Barla’ya dönmek için Bediüzzaman’ı bir bineğe bindirdi. Eşyalarını da diğer bir işleğe yüklediler. Talebeler ve köylüler yaya olarak Barla’ya doğru yol aldı. Köylülerden biri Bediüzzaman’ın bindiği hayvanı çekerken, diğerleri sağ sol yanında yürüdü. Talebeleri ise biraz geride kaldı. Bediüzzaman yol boyunca köylülerle devamlı konuştu; köylülerden bazıla- rının sağ olup olmadıklarını soruyordu. Bir kısmının Ankara’da mı İstanbul’da mı? Diğer bir kısmının bir işte çalışıp çalışmadığını sordu. Yol boyunca köylünün buğdaylarından sularına kadar her şeylerini sormaya devam etti. İlk defa Barla’ya gelen Mustafa Sungur Bediüzzaman’ın köylülere olan yakınlığı ve ilgisi onu hayrete düşürdü. Mustafa Sungur kendi kendine: “Sikke-i Tasdik-i Gaybî’deki o büyük manevî şahsiyet, Isparta’da dinlediği o büyük Üstad; Kur’ân dellalı, iman muallimi, aziz Üstad şimdi Barla köylülerinin arasında onlardan biri gibi aralarına karışıp onlarla kaynaşıp Barla’ya doğru yol alıyor” diye düşünürken gördüklerine bir türlü inanamıyordu.
Bediüzzaman kafileyle Barla’ya girdiğinde eski talebeleri onu karşıladı. İlk yanına gelen Nur’un ilk kâtibi Şamlı Hafız Tevfik oldu. Bediüzzaman eliyle kasketine vurdu yere düşürdü ve sonra onu kucakladı. Şamlı Tevfik ufak tefek çelimsiz biri idi ama hizmeti çok büyüktü. Sonra birlikte sekiz sene kaldığı evine gittiler ve odaya girdiklerinde Şamlı Tevfik’e: “Allah’a kasem ederim ki şimdi Cennetten davet vuku bulsa ben Tevfik’imi almadan gitmeyeceğim” diye iki defa tekrar etti. Daha sonra Bediüzzaman Risale-i Nur’un telifi zamanındaki hayatından ve hatıralarından bahsetti. Aradan uzun yıllar geçmişti. İlk sürgün geldiği Barla’da sekiz yıl kaldığı zamanı ve Nur ağacının çekirdeğini toprağa attığı o günleri yâd etti. O sekiz yıl gözlerinin önünden bir filim şeridi gibi geçti.
Bir gün Mustafa Sungur Bediüzzaman’la Karakavak’a doğru yürüyorlardı. Yanlarında Ceylan Çalışkan ve Zübeyir Gündüzalp de vardı. Bediüzzaman: “Bu zamanda bu asırda ne ihtiyaç varsa o yazdırılmış. Hülâsa, çekirdek manasında” dedi.
Kaynak:
İhsan Atasoy, Mustafa Sungur, s. 161, 162.