"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Bediüzzaman’ı dinlerken

Misbah ERATİLLA
21 Ocak 2025, Salı
Bediüzzaman Isparta’da 1954 yılı sonbahar aylarında bir gün yatsı namazına yakın bir zamanda talebelerin odasına gitti: “Bir ihtar var. Size Arabî risalelerimi ders vereceğim. Yarın sabahtan itibaren başlayacağız” deyince talebeler sınırsız bir sevinç ve mutluluk duydu.

Bediüzzaman ertesi gün sabah namazı ve ardından tesbihattan sonra onları yanına çağırdı. Karşısına alıp oturttu. Kendisi yatakta yorgan yarı bedenine kadar çekilmiş bir vaziyetteydi. Talebelerine “Tesbihatı yaptınız mı?” diye sordu. Talebeler, “yaptık” dedikten sonra ders; Mes-nevî-i Nuriye’nin Türkçe mukaddimesi bölümüne başlanarak okundu. Sonra kendisi Arapça mukaddimeyi okudu. Okuduğu parçayı izah etti. Esre, ötre, kaidelere çok dikkat ederek sade bir meal ile ayeti açıkladı. Sonra cümlelerin gramerini yani dil bilgisi kısmını açıklardı. Konu bittikten sonra geniş bir açıklama daha yaptı. Öz olarak marifettullah, esma, sıfat ve şuunat-ı İlâhiyenin inceliklerini anlatarak konuyu tamamladı.

Sonraki günlerde her sabah derslere bu minval üzerinden devam edildi. Bediüzzaman konuları açıklarken ders aldığı zamanları ve hatıralarını da anlattı. Hakikatlerden ders alırken geçirdiği ruhî, kalbî, fikrî ve seyr-i sülükünden (manevî yolculuktan) söz etti. Dersleri dinleyen talebeler manevî bir haz ve mutluluk deryasına gark oldu. Bu manevî durumu sonraki zamanlarda ifade etmekten aciz kaldılar. Derste okunan cümleler ve kelimeler talebelerin bütün varlıklarını derinden etkiledi. O kelimeleri dinlerken ruhlarının teneffüs ettiğini ve berrak su gibi kurumuş kalplerine can suyu olduğunu hissettiler. Talebeler Arabî dersleri dinlerken akıldan ziyade kalp ve ruhları derse doydu. Bediüzzaman bazen de derslerde gelen ihtarlarla akıl, fikir ve göze hitap eden konuları da izah etti. Daha sonra talebelere mantık sahasında da dersler yaptı. 

Üzeyir Şenler şöyle anlatır: Üstad ders yaparken, benim artık bu âlem-i şahadetle irtibatım kesiliyordu. Ben yokum artık… Yokum bu âlemde… Dalmışım gidiyorum… Nasıl ki uyurken ruhumuz inbisat ediyor, âlem-i gayba bir pencere açılıyorsa öyle bir şey… Sanki ben bu âlemde değil de o âlemdeyim… Ruhum o tarafta seyran ediyor... Esma, sıfat, şuunat içindeyim ben… Haa, arada bir kendime geliyor ve “Aaaa ben buradayım” dediğim de çok oluyordu… Öyle acayip hâllere giriyordum Üstad’ın derslerinde… Şaşırıyordum çoğu zaman… Ben neredeyim diye tereddütler geçiriyordum. Üstad’ın derslerinde böyle çok acip bir feyiz, bir ruhaniyet, bir maneviyat vardı ki nefis, ene gibi bir şey kalmazdı insanda. Üstad’ın derslerini anlatmak mümkün değildir. Anlatılmaz yaşanırdı. Genellikle konuşması zor anlaşılır. Doğrudur ama Risale-i Nur’u anlatırken öyle değildir. Üstad ders esnasında tam bir İstanbul lehçesi ile konuşur. İstanbul lehçesi nasılsa aynen öyle. Günlük konuşmaları ile hiç alakası yoktur. Hizmet anında, vazife başında tanıyamazdık Üstad’ı.

Dersleri de söyle yapardı: Bediüzzaman Türkçe yazılan risalelerden bir konuyu okurken onunla ilgili başka bir yerde aynı mesele varsa orayı bulur okurdu. Bu konuyla ilgili açıklamalar yapar ayet meallerini verirdi.

Kaynak: 

Ömer Özcan- Ağabeyler Anlatıyor-5

Okunma Sayısı: 264
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı