"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Ödünç bir elif gibi..

M. Said ZEKİ
29 Temmuz 2024, Pazartesi
Elif oluyorum... Bir elif... bir çizgi... Bir varlık çizgisi... Neyi çiziyorum, neyi resmediyorum mevcudat sahifesinde? Hem sonra, çizen ben miyim?

Ben kimim? Ödünç varlığım... Ödünç bir elif... Ödünç ve vehmî bir varlık...

Görüyorum, gören kim? Duyuyorum, duyan kim? Dokunuyorum, hisseden kim? Ve sonsuz kere güzel geliyor güllerin kokuları.. Ve bir o kadar da mükemmel tadlar akıp geçiyor damağımdan.. 

Ne kadar varım, ne kadar var sınız? Varlığa lâyık, vehmî bile olsa varolmaya lâyık neyimiz var? Yokluğa, varlık rengi sürme çabası neden? Bir var mışım, bir yok muşum, öyle mi? Ben kimim? Siz kimsiniz? Varlık âleminde ederim ne? İşim ne?

‘Ben’lerim..

Bir ben kaçtı… Kaç tane ‘ben’ vardı bende oysa. İki parantez arasına sığ/dırıl/an.. Şükreden, sevinen, üzülen, huzurdan kaçan... Hangi bendim sana yönelen?

Suyun altında bir ben vardı, bir de toprağın altında kimsenin bilmediği… 

Şahdamarımdan daha yakın seni tanıyınca, bir ben daha keşfettim.. bulutların üstünde çıplak ayaklarıyla dolaşan… Kâinatın küçük kâşifi, masalların minik kahramanı.. Berzahlar girdi sonra araya..

Eeee şimdi ne oldum ben..? Yaşamak kaçtı ellerimden. İçimdeki ‘ben’ ben değilsem, yaşayan kim, ölen kim? Ya bu çocukluğuna ağlayan, içimdeki çocuk kim?.. Cesedi sahile vuran..

Simetri..

Anlamışım meğer tâ o günlerden.. Begonvillerin küsüp ağladığı zamanlardan. Yere serili kilimin  desenleri içindeki simetriyi, kabahatime karşılık payıma düşen azarlanma seanslarında daha çocukken keşfetmiştim. 

Hislerim anlaşılmasın diye, başımı yerden kaldırmadığım o anlarda.. gözlerimle her milimine bir düğüm de ben atardım kilimin. O uğraş azaltırdı işittiğim sözlerin ruhuma çöken acısını, bazen de öfkesini.. Deniz kabarır, kabarır.. sonra süt liman olurdu. Serçeler geri dönerdi.

Ümit serçeleri..

Hani bazen bahar gelirdi limon ağacımın altına.. canım anneannemin benim için dokuduğu küçük kilimimi sererdim. Kendi kendime oyunlar oynar, bazen bembeyaz bulutlarda dolaşır, hayaller kurardım. Çiçeklerin kokusu dolardı küçük dünyama.

“Ümitlerime geliverdi ilkbahar/ Gözlerimde bahar sevinci var/ Bir başka mutluluk müjdeliyor sanki çiçekler/ Yeni açan tohum yeşeren toprak ve ağaçlar.”

Ağaçtaki kuşlarla, özellikle minik serçelerle konuşur, mutlu olurdum..

“Bak işte bir minik serçe/ Senin gibi neşe içinde/ Anlaştık hiç konuşmadan/ Minik serçeyle göz göze geliverince.” Sonra.. sonra salıncağın ipi koptu işte. Berzah..

Vakit varken..

Hayat ödünç bir elifti.. emanetti. Ayrılık mukadder, muhasebe kaçınılmazdı. Çocukluğum ileride yaşayacaklarımın simetrisiymiş meğer. Ben sadece çocukken mutlu, çocukken özgürmüşüm sadece.. her şeye rağmen. Nasipten öte yol yokmuş ki, giderken yaşanan. 

“Bu dünyadan giderken, yanımıza alabileceğimiz tek şey kalbimize sığdırdıklarımızmış.” 

Kalbimize sığdırdıklarımızı, diyorum; bir gözden geçirsek.. vakit varken. Elif gibi yapayalnızken..  Kaçmadan yaşamak.. son demlerinde.. ellerimizden..

Okunma Sayısı: 1077
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı