Malumunuz; gazeteci-yazar Kâzım Güleçyüz X platformunda yayınladığı bir taziye mesajı sebebiyle tutuklandı ve bir ayı aşkın bir zamandır hâlen Silivri Cezaevi’nde bulunuyor.
Güleçyüz ve karikatürist İbrahim Özdabak hakkında daha önce de “terör örgütü propagandası” iddiasıyla dava açılmış, tutuksuz yargılama yapılmıştı. 2017 yılından 2024 yılına uzanan yaklaşık 7 yıllık süreç sonunda oy birliğiyle “ayrı ayrı beraatlerine” karar verilmişti. Gazete manşetleri, yazılan yazılar, paylaşılan mesajlar, çizilen karikatürler, şahsî paylaşımlar didik didik araştırılmış bir şey bulunamamıştı.
Önceki yargılamadaki ağır suçlamalara göre bu iddia daha hafiftir. X mesajı çekildiği anda olay olup bitmiştir. Hukukî tabirle -suç kabul edilecekse- “neticesi harekete bitişik suç”tur. Meselâ hakaret suçu, neticesi harekete bitişik olan bir suçtur. Delilleri karartmak, yok etmek gibi bir ihtimal yoktur, kalmamıştır. Kaçma şüphesine gelince tutuklama yerine tedbir verilebilir; meselâ yurtdışı çıkış yasağı konulabilir. Dolayısıyla tutuksuz yargılamanın daha doğru olacağına inanıyorum.
***
Yayınlanan mesaja kişisel olarak katılıp katılmadığımızdan ziyade, twite ve sonrasındaki sürece evrensel hukuk ilkeleri ve yürürlükteki yasa hükümleri doğrultusunda bakmak ve durumu bu yönüyle değerlendirmek zorundayız.
Hukuk ve hukukçu kimliği, en evvel hakkın hatırını âlî tutup hukukun haysiyetini korumayı gerektirir. Özellikle bunca zamandır hukuku ve adaleti savunanlar, tecellisi için çabalayanlar için elzemdir.
***
Her fert gibi, gazetecilerin de öncelikle hukuka sahip çıkması esastır.
Medya ve Hukuk Çalışmaları Derneği (MLSA), izlediği ifade ve basın özgürlüğü davalarını ele aldığı 2024 Adalet Gözlem Programı Raporu’na göre; 281 davada toplamda toplam 1.856 kişi yargılandı. Bu dönemde 860 aktivist, 376 öğrenci, 366 gazeteci yargılandı.
Gazeteciler, haber içerikleri ve yorumları sebebiyle hedef alındı. Rapor, tutuklamanın gazeteciler için bir cezalandırma aracı olarak kullanıldığını ortaya koyuyor.
Bir diğer çarpıcı bulgu, gazetecilerin uzun süreli davalarının beraat kararlarıyla sonuçlanması ve gazetecilerin tutuklanıp 5 veya 10 günlük süreler sonunda tahliye edilmeleri oldu. (https://www.mlsaturkey.com/tr/mlsa-2024-adalet-gozlem-programi-raporu-dusunce-suc-tutuklama-ceza)
***
Hukukun temel kriterlerine göre hapsetmek bir ceza, tutuklama ise tedbirdir. Adlî kontrol tedbiri yeterli ise, tutuklama tedbirine başvurulmamalıdır Hâkim orantılık (ölçülülük) ilkesinin gereği olarak, öncelikle amaca yeterli diğer tedbirlerin varlığını göz önüne almak zorundadır.
Hukuk devleti olmanın gereği, özgürlük kısıtlamasının şartları gerçekleşse dahi, bireyin bu kısıtlamadan en az zararla kurtulması amaçlanmalıdır. Buna göre; yurt dışına çıkma yasağı koyarak sanığın el altında tutulması mümkünse daha ağır tedbirler olan yakalama ve tutuklamaya karar verilemez (https://tbbdergisi.barobirlik.org.tr/m2006-65-244)
***
Anayasa Mahkemesi’nin (AYM) tespitiyle günde 10 defa “hak ihlâli” yaşansa da, ısrarla hukuk içinde kalarak hukuku savunmak zorundayız. Hak ve adaletten ümit kesilmez.
Son sözü bir hukukçuya, Ceza Hukukçusu Prof. Dr. Adem Sözüer’e bırakalım:
“Biz insanı özgür bir varlık olarak kabul ediyoruz. Bu nedenle, insanların düşünce, yaşam tarzı ve politik inançları nedeniyle sabahın erken saatlerinde ‘bir gece ansızın gelebilirim’ hukuku ile evlerine girilmemelidir. İnsanların eleştiri hakkı ve ifade özgürlüğü, tutuklama ve zorla müdahale gibi yöntemlerle kısıtlanmamalıdır.
Hukuk ve adalet, herkes için olmalıdır. Hiçbir endişe ve önyargı olmadan ‘herkes için adalet’ demeye devam edeceğiz.” (ANKA, 22 Kasım 2024)