Azıcık nostaljinin kimseye zararı olmaz sanırım.
Yeni Asya Gazetesi’nin eski yazarlarından; şair, ressam, yazar Gürbüz Azak beyefendi ‘Nedim Gürbüz’ imzasıyla “Dostlara Mektup” köşesinde, kendine has tatlı üslubuyla sohbet tadında yazardı. Bu yazılar daha sonra kitap olarak da neşredilmişti. Unutmadığım bir yazısının başlığı ‘1999 yılına mektup’ idi. Yaşı müsait olanlar hatırlayacaktır; yüzlerce kitabın kapak kompozisyonunda yine ‘Gürbüz Azak’ imzası vardı..
***
12 Eylül’ün ardından Özal’lı yıllarda, ilginç bir kampanya yaptı PTT. Kampanyanın sloganı “2000 Yılına Mektup”tu. İlk gün zarfı bile basılmıştı. Geleceğe dilediklerine, kendisine veya sevdiklerine yazılan mektuplardı bunlar. Hatta Bülent Ecevit “2000 yılının Başbakanına” mektup yazmıştı.
Milenyuma girecektik. “Çağ atlayacaktık. Demokrasi ve ekonomi şahlanacak, her şey daha güzel olacaktı!”
17 Şubat 1998 tarihli Hürriyet gazetesinde şöyle bir haber vardı:
“Posta İşletmeleri Genel Müdürlüğü, 2000 yılının Ocak ayında 14 yıl önce yazılmış 15 bin mektubu sahibine ulaştıracak.
Posta İşletmeleri Genel Müdürü Nuri Alagöz, UBA’ya yaptığı açıklamada, 1986 yılında PTT Genel Müdürlüğü’nün halka mektup yazma alışkanlığını kazandırmak, mektup kavramını canlı tutmak amacıyla yaptığı ‘‘2000 yılına mektup’’ adıyla kampanya başlattığını hatırlatarak, bu kampanya süresince yazılan yaklaşık 15 bin mektubun sahibine ulaşacağı günü beklediğini söyledi.”
2000 yılında muhatabına gönderilmek üzere yazılan, bu mektupların akibeti hakkında farklı rivayetler var.
***
Bu kampanya döneminde Nedim Gürbüz ağabey de, ‘1999 yılına mektup’ diye bir yazı kaleme almıştı. Günü geldiğinde kendisine gönderilmesini istiyordu. Hatırladığım kadarıyla, özet olarak şu mealde idi:
“1999 yılına ulaştık. Ülkemiz hem ekonomik olarak, hem de demokrasi, temel hak ve hürriyetler konusunda örnek bir ülke oldu. Refah seviyesi yükseldi. Sanat, edebiyat, mimarî, medeniyet konusunda öncülüğü yakaladık, vs.”
Gürbüz Ağabeyin bu temennisi hepimizin içinde bir ukde idi. 1999 yılında arzu ettiği müjdelerin gerçekleştiği bir mektubu kendisine göndermeyi çok istedim, isterdik ama maalesef...
***
1876 Osmanlı Anayasası’nın 30 yıl askıda kaldıktan sonra, 23 Temmuz 1908’de yeniden ilân edilmesiyle başlayan Meşrutiyetin üzerinden bu kadar zaman geçti. Cumhuriyetin 100. yılı geride kaldı. Ülkemiz çeşit çeşit istibdat yönetimlerine, kalkınmayı durduran ihtilâllere maruz kaldı. Hâlâ kurtulmuş değil.
Uluslararası sözleşmelerde, Anayasa metinlerinde, Mahkeme içtihatlarında “Herkes ifade hak ve hürriyetine sahiptir. Bu hak, kamu makamları tarafından müdahale edilmeksizin ve ulusal sınırlar dikkate alınmaksızın, görüş sahibi olma, bilgi ve düşünceleri edinme ve yayma hürriyetini de içerir” diye yazsa da; 2024 yılında bir mesaj için insanlar hakkında dava açıldığına, hapse atıldığına şahit olduk.
***
Asla ümitsiz değiliz. Dua ve temennimiz odur ki; Gürbüz Ağabeyin yazdıklarının gerçekleşmesi için 2099 yılına yazmak ve beklemek zorunda kalmayalım.
İnanıyoruz ki; “Hakikat tahavvül etmez; hakikat haktır. ‘El-hakku ya’lu velâ yu’lâ a’leyh/Hak daima üstün gelir; hakka galebe edilmez.’ Millet uyanmış; mugalâta ve cerbeze [yanıltma ve demagoji] ile iğfal olunsa da devam etmeyecektir. Hakikat telâkki olunan hayâlin ömrü kısadır. Feveran eden efkâr-ı umumiye [kamuoyu] ile o aldatmalar ve mugalâtalar [yanıltmalar, aldatmacalar, safsatalar] dağılacaktır. Ve hakikat meydana çıkacaktır, inşaallah.”1
Dipnot:
1-Divan-ı Harb-i Örfî, s. 51.