Herkes, dünyaya kendi penceresinden bakar, âlemini kendi rengine boyarmış. “Sahi, senin gaye-i hayalin ne, bakışın hangi pencereden ve hangi renk hâkim âlemine” diye soruyorum kendime.
Ayineye yansıyan elvan; alaca bulaca, toz pembe, kapkaranlık veya bembeyaz... Ya bahçende hangi çiçekler veya dikenler açıyor?
***
Gaye-i hayal olmazsa, zihinler ego/ene etrafında dönüp dururmuş, hedefi, rotası, pusulası olmayan bir gemiye hiç bir rüzgâr yardım edemezmiş. Akıl hep menfaat için projeler üretirmiş. Oysa insana bencillik değil, diğergâmlık yakışırmış. Nefsini değil kardeşini düşünmekmiş. “İnsanların en hayırlısı, insanlığa faydası olan”mış.1
Felâh bulacak, kurtuluşa erişecek kimseler, kendileri ihtiyaç içinde olsa bile; nefsinin cimri ve bencil duygularından kurtularak, kıskançlık duymadan kardeşlerini öz nefislerine tercih edenlermiş.2
İnsan gayesinin, davasının, himmetinin büyüklüğü ölçüsünde yükseliyormuş. Âlemde cismi kadar değil, idealleri kadar yer kaplıyormuş. Öyle ki; “Kimin himmeti milleti ise, o kimse tek başıyla küçük bir millet”miş.3
***
İmtihan hâlâ devam ediyor! Bazen hangi çağda yaşadığını anlayamayıp savruluyormuş insan. Mahiyetine konulan lâtifelerin her biri ayrı âlemlere, ayrı çağlara açılıyormuş.
İnsan küllî nazarıyla bütün varlık âlemini tefekkürle gezebiliyor, mâzi ve müstakbele hayalen gidebiliyormuş. Bu bazen hürriyet içinde ruhun kanatlanışı, bazen de ‘an’dan kopuşu, zamandan ve mekândan kaçışıymış. Kâh kâinatı misafir getiriyormuş akıl odasına, kâh bir zerrede boğuluyormuş. İnsanlığın öğrendiği zamanlar üstü marifet “Kendini bil”mekmiş!
Ey nefis, “bazen dünyaya yerleşemiyorsun, zindanda boğazı sıkılmış adam gibi “of, of” deyip dünyadan daha geniş bir yer istediğin halde; bir zerrecik, bir iş, bir hatıra, bir dakika içine girip yerleşiyorsun. Koca dünyaya yerleşemeyen kalb ve fikrin o zerrecikte yerleşir. En şiddetli hissiyatınla o dakikacık, o hatıracıkta dolaşıyorsun.”4
***
Bütün insanlığın sıkıntılarına çare olacak nurları elinde bulunduran nice isimsiz ve resimsiz kahramanlar var. İnsanlık gereği belki de; bu kahramanların himmeti bazen yükselip bütün insanları, hatta bütün mahlukatı kucaklıyor.
Bazen de, “sen Ali’den yana mısın, Veli’den yana mısın” gibi çakıl taşı mesabesindeki meslelerde boğulup kalabiliyor, aslî vazifesini unutuyor.
‘Alevleri göklere yükselen ve evlâdını, imanını yakan yangınları’ es geçip, “saadet-i ebediye zararına, mânâsız, lüzumsuz, zararlı, kederli, hodfuruşâne, sakîl, riyâkârâne bazı hissiyat-ı süfliye ve menâfi-i cüz’iyenin hatırı için ihlâsı kırmakla, hem bu hizmetteki umum kardeşlerimizin hukukuna tecavüz, hem hizmet-i Kur’âniyenin hürmetine taarruz, hem hakaik-i imaniyenin kudsiyetine hürmetsizlik” edebiliyor.5
Duâmız odur ki; Cenab-ı Hak bu hakikat ve şefkat kahramanlarının himmetini âli eylesin. İnsî ve cinnî şeytanların şerrinden muhafa, iman ve Kur’an hizmetinde ihlasla muvaffak eylesin. Amin.
Dipnotlar:
1- Hadis-i Şerif, Beyhakî, Şuab, VI, 117
2- Haşr Suresi: 9.
3- kulliyat.risaleinurenstitusu.org/tarihce-i-hayat/birinci-kisim-ilk-hayati/88
4- kulliyat.risaleinurenstitusu.org/lemalar/on-yedinci-lem-a/140
5- kulliyat.risaleinurenstitusu.org/lemalar/yirmi-birinci-lem-a/164