“Herkes düşünce, vicdan ve din hak ve hürriyetine sahiptir. Bu hak, kendi tercihiyle bir dini kabul etme veya bir inanca sahip olma hürriyeti ile tek başına veya başkalarıyla birlikte toplu bir biçimde, aleni veya özel olarak, dinini veya inancını ibadet, uygulama, öğretim şeklinde açığa vurma hürriyetini de içerir.”
Bu temel prensipler bütün hukuk metinlerinde yer alır. Bu prensip sadece mahkemelerde değil; hayatın her safhasında da geçerlidir. Ülkemiz hukukî açıdan maalesef zor günlerden geçiyor. Hak ve hukuka sahip çıkarak, birbirimizin yardımına koşarak bu zor günleri de aşacağız inşallah. Hayat tıpkı mevsimler gibi; bazen kış bazen bahar oluyor.
Biliyoruz ki; “mevcudat içinde en kıymettar, hayattır. Ve vazifeler içinde en kıymettar, hayata hizmettir. Ve hidemat-ı hayatiye içinde en kıymettar, hayat-ı fâniyenin hayat-ı bâkiyeye inkılâb etmesi için say etmektir.”1
***
İmtihan gereği siyasette, ekonomide, insan ilişkilerinde ve manevî alanda tahribat yapanlar, yangın çıkaranlar olduğu gibi; bu tahribatı tamir etmeye, yangını söndürmeye gayret eden hamiyet sahibi insanlar da var. İtfaiyenin, “yangınla mücadelenin” üç temel amacı vardır. Hayat kurtarmak (maddî-manevî), mal kurtarmak ve çevreyi korumaktır.
Elbette maddî hayatımız kadar,-hattâ daha fazla-manevî hayatımızı da korumakla mükellefiz. Alevleri göklere yükselen bir yangında evlâdımız, imanımız yanarken boş oturamayız. Vazifemiz yangını söndürmek, benzin dökmek veya körükle gitmek isteyenlere engel olmaktır.
Bu en dar daireden başlayarak, en geniş daireye kadar -tabirde hata olmasın- bir nevi yangın söndürücülüğüdür, itfaiyeciliktir. Zor bir meslektir. Hem kendimizin, hem de başkalarının ebedî hayatını kurtarmayı esas alır.
Öyleyse; medar-ı nizâ konuları bir tarafa bırakıp; ihlâs ve sadakatle, metanet ve uhuvvetle iman hizmetine yoğunlaşmak zorundayız.
***
Her konuda olduğu gibi bu konuda da; Kur’ânî ve nuranî ölçüler bize yol gösterici niteliktedir.
Kardeşlik hukukuna dikkat çekiyor Efendimiz (asm): “Birbirinizden nefret etmeyin, birbirinize haset etmeyin, birbirinize sırt çevirmeyin. Ey Allah”ın kulları, kardeş olunuz!” buyuruyor
Üstadımız tesanüdü muhafaza için ikaz ediyor:
“Biliniz, en esaslı kuvvetimiz ve nokta-i istinadımız tesanüddür. Sakın, sakın bu musibetlerin verdiği asabîlik cihetiyle birbirinizin kusuruna bakmayınız. Kısmet ve kadere itiraz hükmünde olan şekvâlar ve ‘Böyle olmasaydı şöyle olmazdı’ diye birbirinizden gücenmeyiniz.2
İmansızlık yangınını söndürme vazifesinde, değil birbirimizle; dalalet fırkalarıyla bile uğraşmamak gerektiğini, hatta Hıristiyanlarla bile işbirliği yapılabileceğini söylüyor.3
Haklı bile olsak kardeşimize itirazı kabul etmiyor. “Nefis ve şeytan, bizi kardeşimize karşı itiraza ve haklı olarak tenkide sevkettiği vakit”
‘Biz değil böyle cüz’î hukukumuzu, belki hayatımızı ve haysiyetimizi ve dünyevî saadetimizi, Risale-i Nur’un en kuvvetli rabıtası olan tesanüde feda etmeye mükellefiz. O bize kazandırdığı netice itibariyle dünyaya, enaniyete ait herşeyi feda etmek vazifemizdir.’4 deyip nefsimizi susturmamızı istiyor.
Kendimizi, birbirimizi, ailemizi, halkımızı ve mü’minleri ateşten, Cehennem’den koruma vazifesi dünyanın en önemli meselesinden daha büyük değil mi?
Dipnotlar:
1-T. Hayat, 227, 2- Şuâlar, 275, 3-K. Lahikası- 257 4-K. Lâhikası, 234