Diyarbakır ziyaretimizde, tevafuken Prof. Dr. Hasan Tanrıverdi’nin sunumuyla başlayan i“İşârâtü’l-İ’caz okumaları” başlıklı dersi dinleme şerefine nail olduk.
Prof. Dr. Hasan Tanrıverdi, Dicle Üniversitesi Hukuk Fakültesinde İslâm Hukuku alanında hocalık yaptığı gibi, medreselerde de ders veren kıymetli bir hoca olduğunu, bilhassa dersini pür dikkat dinleyen dinleyiciler olarak hocamızın kabiliyetini gözlemleyip müşahede ettik. İşârâtü’l-İ’caz eseri başlı başına bir şaheser, dersi sunan hoca fevkalade bir kabiliyet, dinleyiciler de pürmerak bir vaziyetle ortam oluşturduğunda kesintisiz bir manevî atmosfer içerisinde kaldık.
Yıllar önce Yeni Asya Gazetesinin yazı işleri müdürlüğünü yapmış, kıymetli büyüğümüz Sebahattin Aksakal ğabeyin öğrencilik yıllarımızda İşârâtü’l-İ’caz adlı eserle ilgili aktardığı bir hatırasını da anlatmadan geçemedim: Sebahattin Ağabey Arabistan ziyaretinde üniversitede görevli Kelâm hocasına ne hediye götürebilirim diye düşünürken, “Üstadın İşârâtü’l-İ’caz adlı eserinin Arapçasını götüreyim” demiş ve kendisine eseri iletmiş. Eserle ilgili geri dönüş yapan hoca; “Bu eser, Kelâm ilminin bütün disiplinlerini ve usullerini en ince ayrıntısına kadar kullandığı için, onu lâyıkıyla anlamak, ancak Kelâm’ın tüm temel kavramlarına, metodolojisine ve tarihî birikimine vâkıf olduktan sonra mümkündür. Nitekim müellifin de işaret ettiği üzere, bu eser, sadece bir metin değil; kelâmî düşüncenin zirve noktalarından biridir, ben ancak Kelâm ilmi üzerine bütün kitapları okuduktan sonra ancak bu eseri anlayabilirim” diyerek eserin büyüklüğünü ifade ettiğini bizlere aktarmış idi.
Hasan Tanrıverdi hocanın dersinden sonra bu büyüklüğün mahiyetinin ehemmiyetini bir nebze olsun daha iyi anlama fırsatı bulduğumu ifade edebilirim. Hâzâ min fadli Rabbî.
Dersten bir kesit, bir kelime, bir anlam ifade etmeden geçemeyeceğim. İşârâtü’l-İ’caz adlı eserin Fatiha Suresi’nin tefsirinde “‘Her şeyi halk ve hidayet etmiştir’ manasında bulunan [‘Ve haleka külle şey’in ve hedâ’] ayet-i celilesi hükmünce...” cümlesinden “ayet-i celîlesi hükmünce” ibaresinin bir kısım yayınevleri tarafından yanlış, hatalı bulunarak, zira Kur’ân’da böyle bir ayetin bulunmadığı iddiasından yola çıkılarak iptal olunduğunu hoca dinleyicilere aktarmıştır. Hâlbuki bu bilginin yanlış olduğunu, her ne kadar bu şekilde bir ayet olmasa da, bu manada ayet bulunduğunu ifade etmiştir. Ayetin de Taha Suresi 50’de “A’tâ külle şey’in halkahu sümme hedâ’ ayetinden iktibasla ifade olunduğunu aktarmıştır. Yani İşaratü’l-İ’caz adlı eserde “ayet-i celîlesi hükmünce” ibaresinin doğru olduğunu, bunun ayetten bir iktibas olduğunu ifade etmişlerdir. İktibasın ise caiz olduğu, Belâgat ilminin bir şubesi olduğu, bugün iktibasın mana ve ehemmiyetinin çok az ilim insanı tarafından ancak bilinebileceğini aktarmıştır.
Ayrıca iktibası bir hadis-i şerifle açıklayan hoca şunu da söyledi: “Allah’ın ilk yarattığı benim nurumdur” hadisinin Risale-i Nur’da “Allah’ın ilk yarattığı Nebî’nin nurudur” şekliyle geçmesidir. Risalelerde bu şekliyle geçen hadise de itiraz eden, Bediüzzaman yanlış rivayette bulunmuş, hata etmiş diyen, böyle bir hadis yoktur fetvasıyla, itiraz parmağını uzattıklarından ve cehaletlerinden bahsetmiştir. Zira Bediüzzaman’a itirazda bulunan zevatın, iktibas ilminden haberdar olmadığını, burada da Bediüzzaman’ın iktibas ilminden istifadeyle Hz. Peygamberin kendine izafe ettiği yaratılmışlığı, Nebî’nin nuru diyerek “Nur-u Muhammediyeye (asm)” izafeten kullanmıştır.
Ders boyunca derin mana ve vukufiyetlerle zihnimizi mücella kılan hocamıza teşekkür ve dualarımızla, arkadaşların samimane ve ihlâslı ikramlarıyla dersten ayrıldık.