Değeri olan bir malı, yine değeri olan başka bir mal veya para karşılığında değiştirme işlemine uygulamada alış – veriş denmektedir. Alış-veriş tarafların karşılıklı onayı ile yani icab ve kabûl ile gerçekleşir.
İki taraftan birinin malı ile diğerinin buna denk karşılığı olan para veya kıymet taşıyan başka bir malının değişimi neticesinde satışın gerçekleştiği söylenebilir.
İnsanların bireysel olarak birbirlerine güvenmeleri önemli olduğu kadar, toplumu oluşturan herkesin statüsüne ve derecesine bakılmaksızın birbirine güvenmesi de güven ortamının oluşması için gereklidir. Güven ortamının bulunmadığı durumlarda, hayat normal bir akışla devam etmez. Bazı sektörler tıkanır, bazıları kilitlenme noktasına gelir.
Güven noktasında üzerinde önemle durulması gereken konu; alış verişin alıcı ile satıcı arasındaki güven duygusu istismar edilmeksizin gerçekleştirilecek olmasıdır. Alıcı alacak olduğu mal ve hizmetin karşılığını verirken gönül huzuru ile ve kandırıldığını değerlendirmeksizin akdi kabul etmelidir.
Alıcı kadar satıcı da istismara uğramamalı, satacağı mal veya hizmetin değerinde, piyasa koşullarında hile ve aldatmacaya düşmeksizin değişimini gerçekleştirebilmelidir. Toplumsal piyasa, sosyal ve ekonomik durumun karmaşıklığına sebebiyet verecektir. İki taraflı zarar istenmez ama makuldür, tek taraflı kaybın toplumsal neticeleri ise vahimdir.
“BİZİ ALDATAN BİZDEN DEĞİLDİR”
Hz. Peygamber A.S “Bizi aldatan bizden değildir” (M283 Müslim, Îmân, 164) hadisi, zahir manası sebebiyle genellikle satıcının davranışı açısından değerlendirilse de, alıcının da satıcıyı zor durumda bırakması, malı değerinden az bir bedelle zorlayarak almaya çalışması veya malı görünürdeki ve bulunduğu halinden daha değersiz bir konuma lanse etmesi de aldatma faaliyeti çerçevesinde değerlendirilebilir.
Her iki hal de ahlaken ve hukuken olumsuzdur ve toplum hayatının dengesini sarsacak bir niteliğe sahiptir. Satıcının davranışını incelemek ve sınırlamak, bizi alıcının eylem ve tutumlarını değerlendirmekten uzak tutmamalıdır.
“Güvenilir, doğru ve müslüman tacir, kıyamet günü şehidlerle beraberdir.”(İbn-i Mâce, Ticârât, 1). Hadîs-i Şerîfi de dürüst ticaretin sahibine ne kadar sevap kazandıracağını belirtmektedir.
MEŞRU KAZANÇ
Dinimizin ticarette gözettiği gaye, her ne pahasına olursa olsun kazanmak değil, insanlara, ihtiyaçları olan faydalı eşyayı temin ederek hizmette bulunmak, bu vesîle ile de normal ve meşru bir kazanç sağlamaktır.
Meşru bir ticarette şu özellikler bulunmalıdır:
1) Alan ve satanın rızası,
2) Karşılıklı iyi niyet ve dürüstlük,
3) Ticaretin, taraflardan birine veya başkalarına zarar vermemesi.