Birbirimizi sevmedikçe nasıl mutlu olacağız ki? Tebessümü, hoşgörüyü, sabır ve anlayışı ne zaman unuttuk, sahi?
Temiz ve aziz olma hâli, masumiyet zedeleniyor sanki. İyi insanlar hızla tükeniyor gibi. Toplumda kin, nefret, ötekileştirme, ayrıştırma, mutsuzluk, umutsuzluk günümüze, gönlümüze ve özümüze galebe çalmak üzere. Küresel gıybet ve nefret, çağ yangını hâline geldi. Haber bültenleri felâket tellâlları gibi.
Koca koca adamlar birilerine kızıyor, kırıyor, döküyor, savaşıyor. Ama bir türlü mutlu olamıyorlar!
Hayatı bir musikî tadında misafir gibi yaşamayı, günleri şiir tadında paylaşmayı, kendisinin ve çevresinin mutluluğu için fedakârlığı ve tebessümü unuttular sanki. Olan insanlığa oluyor. Gönül ehli insanlar bu duruma hayıflanıyor.
***
Her hadisede “rahmet-i İlâhiyenin izini, özünü, yüzünü” görecektik hani! Kâinatı, insanı bir kitap gibi okuyacaktık.
Güzel gören güzel düşünürdü ya! Olumsuz bir şey ile karşılaştığımızda “huzma sâfâ...” diyecektik. Mutluluk vereni alıp, keder vereni bırakacaktık. Pencerelerden seyredip, bir şiir gibi yaşayacaktık hayatı... Farklılıklara kin ve düşmanlık değil; sabır ve anlayış gösterecektik.
Hepimiz Âdem’in (as) çocuklarıydık. Âdem ise topraktandı. Topraktan gelip toprağa dönecektik. Görevimiz, tohum olarak bize verilen duygu ve latifelerimizi bu toprakta yeşertmekti. Onları yerli yerinde kullanmak, ‘saadet-i dareyn’ için çalışmaktı.
Bir musîbet geldiğinde biliriz ki; imtihan dünyasındayız. Zalimlerin de, mazlûmların da yaptıklarını ve yapacaklarını ve kalplerinden geçenleri elbette Allah (cc) biliyor.
İnanıyoruz ki; her hadisenin dizgini O’nun elindedir. O çok şefkatli, çok merhametli ve adaletlidir. O, “hiç kimseye çekemeyeceğinden fazlasını yüklemez, kimseye zulmetmez.”
İmtihan devam ediyor. Herkesin bir hesabı olduğu gibi, Allah’ın da bir hesabı olduğu kesin.
***
Hiçbir varlık ve hadisenin abes yaratılmadığını idrak etmek.. Her varlığa sevgi ve saygıyla yaklaşmayı öğrenmek.. Bakış açımızı değiştirmek..
O zaman teslim ve tevekkülümüz artacak ve mutluluğu yakalayacağız, kim bilir? Asla ümitsiz değiliz. Ümidini kaybeden her şeyini kaybediyordu çünkü. Ümitsizlik her güzel şeyin olduğu gibi; mutluluğun da düşmanıydı...
Allah dostları en zor musibetlere, en ağır imtihanlara muhatap olmalarına rağmen; dünyanın en mutlu insanları olmuşlardı. Neden?
Çünkü, O’nu tanıyan zindanda dahi olsa, bahtiyardı.
***
Öyleyse; Allah’tan başka kimseden korkmayacağız. Üzerimize düşeni yapıp, O’nun (cc) vazifesine karışmayacağız.
“Her zorluktan sonra bir kolaylık” olduğu bilip ümitsizliğe düşmeyeceğiz.
“Ümitvâr olunuz” diye haykıran Üstadımıza; o ümit çağlayanına, Nur kahramanına, muhabbet fedaisine kulak vereceğiz.
“Yaşama sevinci, sevgi, barış, kardeşlik, şevk, gayret, umut ve mutluluk çiçekleri açsın çorak gönüllerimizde” diye dua edeceğiz birbirimize.
Engellere takılmadan, her hadiseye iman gözlüğü ile bakacağız. M. Luther King’in şu öğüdünü unutmayacağız:
“Karanlık karanlığı uzaklaştıramaz; bunu ancak ışık yapabilir. Nefret nefreti uzaklaştıramaz; bunu ancak sevgi yapabilir.”
Sabır ve sevgiyle, karanlığa kızmadan, nur göstermeye devam edeceğiz.
Sevgi diline, çocuk diline, masumiyete ve adalete, barış diline inatla ve sebatla sahip çıkacağız.
Çünkü insanlığın geleceği buna bağlı.