Vaktiyle, memleketin birinde, bir kız isteme merasiminde, damat adayının amcası lafa girer: “Efendim, oğlumuzun bir kusuru vardır, kumar oynamasını bilmez.”
Meclistekiler şaşırır. Kızın babası; “fakat bu bir kusur değil efendim” der. “Bilâkis, bu bir meziyet. Kumar oynamasını bilmiyormuş işte, ne güzel.”
Amca Bey sözünü tamamlar: “Ama gene de oynar…”
Bugünkü köşe yazımız, “kara çadırlar” ile “martin tüfekler” hakkında olacak.
“Kumar borcu biter bitmez ordayım” isimli eski bir köşe yazımızda; yüz binlerce gencin sanal kumar ve yasa dışı bahis müptelası haline geldiğini, bu illet sebebiyle yuvaların yıkıldığını ve hatta canına kıyanların olduğunu yazmıştık.
Ve eklemiştik: “Instagram’dan tutun Anayasa Mahkemesinin sitesine dahi(!) erişim engeli getiren iktidar, konu sanal kumar siteleri olunca ihmalkâr davranıyor. Böyle olunca ‘bu sanal kumar sitelerinin sahipleri kim acaba’ sorusu akla geliyor.” (Yazımızın linki: https://www.yeniasya.com.tr/ibrahim-aktasci/kumar-borcu-biter-bitmez-ordayim_601024)
Akıllardaki bu soru cevabını bulmuş değil. Üstelik son günlerde daha bir sık sorulur oldu.
Geçtiğimiz haftalarda, yasa dışı bahis operasyonu kapsamında, kendi sosyal medya hesaplarından bahis sitelerinin reklamını yapan ünlüler ve sanatçılar hakkında, “yasa dışı bahsi teşvik” iddiasıyla soruşturmalar açıldı. Kimi tutuklanırken, kimine ise ev hapsi verildi.
Yasa dışı bahis sitelerinin sahipleri olan sanal kumarhane sahipleri hakkında ise -yine- kayda değer bir gelişme yok. Yani “daima oynatan kazanır” kaidesi yargıda da işliyor.
Çengiler içerdeyken çalgıcılar dışarıda geziyorlar ve günün sonunda o çalgıcılar kara çadırlarına çekiliyorlar.
Bu kara çadırların sakinleri yalnızca kumarhane sahipleri değil. Suç örgütleri, kara para aklayanlar, uyuşturucu baronları ve hakeza. Hepsinin uğrak yeri bu kara çadırlar.
Suçluların sığındığı bu kara çadırların özelliği ise is tutmamaları. Yargının isi, vicdanların isi, kamuoyunun isi … bu çadırlara işle(ye)miyor. Böylece onlar karanlıkta gizleniyor ve leke tutmuyorlar. “Bulma karayı” oyunu da sürüyor.
Hal böyle olunca, hikâyemizde olduğu gibi oluyor. Bu devirde “suç işlemek” değil “suç işleyip yakalanmak” bir kusur olarak görülüyor.
Pekâlâ çözüm ne? Çözüm kara çadırları hukuk devleti dozerleriyle yıkmak. Çözüm, “adalet dönüşümü.” Çözüm, kara çadır sakinlerini ve bilhassa bu çadırların müteahhitlerini adalete teslim etmek.
Bu “bulma karayı” oyununa ancak böyle son verilebilir. Bunun için de “aynalı” martin tüfeklerden tek başına medet ummamak gerek.
Çünkü “göz kamaştıran” martin tüfeklerin çoğu namlularındaki tek kurşunlarını çoktan harcadılar. Sayıları da günden güne azalıyor. Namlusunda kurşunu olanlar ise ya pas tutmuş ya da “tutukluk” yapıyor.
Namlusunda tek kurşunu olan parlak martin tüfek hükmündeki şahıslar derde deva olmadığına göre, çare, hiç paslanmayacak ve tutukluluk yapmayacak olan çok kurşunlu “otomatik” demokraside.